Şub
05
Gönderen: admin, Düşünce, Şubat-5-2009

 Hz. Muhammed(s.a.v.) davet sürecinde pek çok engel ve zorluklarla karşılaşmıştır. Alay ve hakaret, fiili darp, taviz teklifleri ve öldürülme girişimlerini yaşamıştır. Bu dönemin en zor imtihanlarından birisi de muhasara ve ambargo olmuştur. 

 İbn ishâk ve Mûsâ bin Ukbe’den bu hadise şöyle rivayet edilmiştir: “Kureyş kâfirleri Resûlullah (s.a.v.)’ı öldürme hususunda sözbirliği ettiler. Bu konuda, Muttalib Oğullarıyla da, Hâşim Oğullarıyla da gidi, konuştular; ama onlar Hz. Peygamber’i Kureyş kâfirlerine teslim etmeye yanaşmadılar.
Kureyş, Resûlullah’ı öldürmeyi başaramayınca; Resûlullah, ona tâbi olanlar, Resûlullah’ı koruyanlar, bir de Hâşim Oğulları ve Muttalib Oğullarıyla ilişkileri kesmeye karar verdiler. Bu münâsebetle de kendi aralarında şu aşağıdaki konuları içeren bir protokol imzalayıp, Kabe’nin içine astılar:
a – Onlardan kız alınıp, verilmeyecek, b – Onlardan hiçbir şey alınıp, satılmayacak, c – Onlara gidip ulaşacak bir rızık yolu bırakılmayacak, d-Onlardan gelen bir barış teklifi kabul edilmeyecek,  e – Onlara herhangi bir şefkat ve merhamet gösterilmeyecek.
Bu konular, Muttalib Oğulları’nın Resûlullah’ı öldürmek için kendilerine teslim edinceye kadar geçerliydi.
Kureyş bu anlaşma metnine, bi’setin yedinci yılının Muharrem ayından başlamak üzere, onuncu yılına kadar bağlı kaldı.”
            
 Yaşanan bu ambargo sonucunda Hâşim Oğulları, Muttalib Oğulları, onlarla birlikte bulunan Müslümanlar ve Peygamberimiz, Muttalib Oğulları Mahallesinde muhasara altına alınmıştı.
  

Bu muhasara sebebiyle Hz. Peygamber efendimiz ve ashabı,  üç yıl boyunca çok darlık içinde yaşadılar. Açlık ve hastalıklara direndiler. Bazı rivayetlerde Müslümanların ağaç yapraklarını yiyecek kadar açlığa ve sıkıntıya düştükleri rivayet edilmiştir. Mekke’ye bir ticaret kervanı geldiğinde ihtiyaçlarını gidermek için kervana giden mağdurlar engellenir, müşrikler hemen cazgırlık yapar ve “fiyatları yükseltin Muhammed ve arkadaşları alamasınlar” derlerdi. 
           

Bu insafa ve insanlığa sığmayan ambargoya daha fazla tahammül edemeyen Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerinden beş kişi, Zübeyr bin Ümeyye önderliğinde sesini yükseltmiş ve erdemli bir çıkış yapmıştır.   
             

Zübeyr bin Ümeyye  Kâbe’nin yanında bulunan halkın yanına gelerek: “Ey Mekke halkı! Biz yiyelim içelim, güzel elbiseler giyinelim, öbür taraftan, Hâşim ve Muttalib Oğulları alışverişten mahrum edilsinler, sefalet içinde kıvranıp helak olsunlar; doğru mudur? Vallahi, akrabalık bağlarını kesen bu zalim sahife(anlaşma) yırtılmadıkça, yerime oturmam.” demiştir. 
           
Geçmişte yaşanan bu tablo, bugün açık hava hapishanesine çevrilen Gazze ile birebir örtüşmektedir. O dönem insanlar Muttaliboğulları mahallesine hapsedilmişken bugün insanlar Gazze’ye  hapsedilmiştir. Mağduriyet aynı ama mağdurlar farklı, zulüm aynı ama zalimler farklıdır. O zamanın Mekke müşriklerinin zalimliğini bugün Gazze’yi açlığa ve ölüme terk eden, tonlarca bombalarla saldıran İsrail üstlenmiştir. Ayrıca Refah sınır kapısını açmayan Mısır, Ebu cehilleri aratacak bir tavır takınmaktadır. Gazze’nin direnen ve inancından taviz vermeyen onurlu insanları da Peygamber(s.a.) ve ashabının konumundadır.

 Ve her iki hadisede de  insanlığını kaybetmemiş erdemli kişiler görülmüştür. Mekke müşriklerinin karşısına dikilerek “bu zalimliğe son verin” diyen Zübeyr bin Ümeyye’nin tavrı ile son Gazze saldırılarında onurlu çıkışlar yaparak israil’in katilliğini yüzlerine haykıranların duruşu tebrik edilebilir davranışlardır. Venezüella devlet başkanı Hugo Chavez’in İsrail büyükelçisini sınır dışı etmesi ve T.C. Başbakanı R.Tayyip Erdoğan’ın katil Şimon Perez’in yüzüne katilliğini haykırması bu bağlamda değerlendirilmelidir. Adaletli Müslümanlar da bu duyarlılığa  ilgisiz kalmamış tebrik etmişlerdir. 
           
 Ancak tepki sadece tebrikle sınırlı kalmalıdır. Müslümanların sloganlar atmak için karşılama törenlerine gitmesi ve etrafını buna sevk etmesi ilkesizliktir. Tebrikten ötesinin peşinde koşanlar, rejimin gayrimeşruluğunu, siyasi ilkesizlikleri, israil’le yapılan tüm anlaşmaların halen geçerli olduğunu, konsolos ve büyükelçinin terör planlarını halen rahatlıkla bu topraklarda yaptığını unutmuş görünmektedir. İnsani bir çıkışı abartarak ideal kahramanlar oluşturanlar, Tevhidi prensiplerin her daim öncelikli olduğunu reddetmişlerdir.

 Biz mü’minler davet ve mücadele yolunda Rabbani yolun dışına çıkamayız. Laik ve Kemalist rejimin içerisinde ulusal menfaatler gözeterek politika yapanlar muvahhidlerin önünde asla olamaz. Hatta bırakın öncülüğü, hidayet yolunda tebliğe muhtaç kitlenin içerisinde değerlendirilerek kendilerine dua edilir.


Comments are closed.