May
08
Gönderen: admin, Makale, Mayıs-8-2014

Ortak değerlerde birliktelik, her koşulda sahiplenme ve destek, mal ve canını feda edebilme gibi davranışları insanlar topluluğu içerisinde düşündüğümüzde, bunu sağlayan topluluğun sadece İslam Kardeşlik ilişkisini sindirebilenler olduğu görülecektir. Ve bu kardeşlik bağı yeri gelmiş nice fetihleri doğurmuş, yeri gelmiş nice yürekleri fethetmiştir.

Bugün Müslümanlar hem yüreklere hem de yeryüzüne hükmedebilme vasfını yitirmişlerse bunun ana sebebi bu bağın kopması, bizi biz yapan en temel değerlerin yitirilmiş olmasıdır.

Yeryüzünü tevhid harcı ile imar etmesi gereken Mü’minler, büyük mescid olan yeryüzünü sadece Allah’a secde edilen mekân haline getirebilme mücadelelerini tekrar başlatabilmeleri için işe kendilerinden başlamalı aile, camia, toplum basamaklarını birer birer çıkmaya niyet etmelidirler.

Bu erdemli yola çıkıldığında, elimizden giden güç ve imkanların ve örnek Müslümanlar olamadığımızın sebebi anlaşılacak, Allah(c.)’ tarafından yasaklanan en temel kötü huy ve davranışların adeta bir hastalık gibi bizleri kuşattığı gerçeği açıkça görülecektir.

Bizlere düşen kardeşlik hukukumuza zarar veren bu etkenleri tespit edip, olabildiğince hızlı bir şekilde terk etmek ve terk edilebilmesi için mücadele etmektir.

Değersiz, sabitesi olmayan, toplumsal uzlaşma üzerine kabullerin ön plana çıktığı, göreceli ve bilinmez ahlak anlayışları üzerinde ittifak edildiği bir döneme girmekteyiz. Neo-Liberal anlayışların, bireysel özgürlük alanlarının, uzlaşma zemini olarak kabul gördüğü, ilahi olanın, vahyin sınırlarını çizdiği davranışların hakir karşılandığı, hor görüldüğü, ayıplandığı, dışlandığı hatta kendisinden utanıldığı bir dönemin içerisinde bulunmaktayız.

İdeal Ahlaki davranışlar göreceli ve değişken olamazlar. Bir dayanağı vardır. O da vahiyle bildirilen ilahi öğretilerdir. Ahlak değer yüklü bir eylemdir. Ahlaki öğretinin doğru bir kaynağa ve temele ihtiyacı vardır. O da Kur’an’dır.

İlahi kökenli, sabiteleri olmayan bir sosyal kabul Kur’an’a uygun bir ahlak değildir. İnsan aklı ve duyumlarıyla her zaman mutlak ahlaki olanı bulamaz. İnsanlar sosyal şartların ve koşulların etkisiyle bir eylem tarzı seçebilirler. Eğer sabit ahlak ölçüleri yoksa bu eylemler, kendine özgü ahlak kurallarını bizzat kendileri üretirler.

İnsan Kur’an’a göre takva ve fücur dengesi üzerindedir. Hem takvaya, hem de fücura gidebilme eğilimi içerisindedir. Bunun için ahlaki ölçeklere ihtiyacı vardır. Kur’an (ilahi kitaplar) öncelikle bu ihtiyaca cevap vermektedir.

“Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve takvayı (ondan sakınmayı) ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. (91/Şems 8,9,10)

Allah Râb’dir. Yani terbiye edendir. İnsanın nasıl en iyi terbiye edileceğini, terbiyenin kural ve kaidelerini en iyi bilen o’dur. O yaratandır ve yarattıklarını en iyi de o bilir. Ahlaki değerler ve tavır, hiçbir koşul ve şartta değişemez, değişmemelidir. Kişi, sınıf, ırk ayırt edemez, etmemelidir.

Bugün kişilerin çıkar ve menfaatlerine uygun biçim alan değerler kabul görmekte, sabitesi olmayan, hazza ve tatmine dayalı yaklaşımlar “ahlak” diye ön plana çıkarılmaktadır.

Günümüzde, yerde cüzdan bulup teslim eden, sattığı malın kusurunu belirten, malından bağışta bulunma konusunda cömert olan, makam ve mevkiinin getirilerine rantına göz, kulak tıkayanlar enayi görülmektedir.

Okul eteklerini ayak bileklerine kadar uzatan kızlarla alay edilmekte, ilköğretimde başörtülü okumak isteyen çocukların velileri için cahil ifadeleri kullanılmaktadır.

Evinin şekli ve döşenmesinde sadelik arayan, eşyaya, şatafata değer vermeyen, şekle, maddeye değil imana, ahlaka, huzura öncelik veren gelinlik kızlar ayıplanmakta, yanlış bir iş yapıyormuş gibi utandırılmaktadır.

İnsani ilişkilerde hududullaha riayet eden fertler ve aileler garip karşılanmakta, mahremiyete dikkat edenler, beraber oturma kalkmada sınırlara uyanlar kınanmakta aşırı görülmektedir.

Karşı cinsle tokalaşmama gibi ölçülere dikkat edenler, arkadaşlık ve flört gibi hususları olmayanlar garipsenmekte, kendileriyle dalga geçilmekte, sadece nikâhlı eşlerine gözlerini çevirenlere enayi yorumları yapılmaktadır.

Bazı teknolojik aletlere mesafeli olanlar, TV ve PC’ye mahkum olmadan yaşamaya çalışanlar, marka ve imaj düşkünü olmayıp bu konuda yarışmayı önemsemeyenler garipsenmektedir.

Tüm bu örnekler, sabitesi olmayan değersizliğin sonucu olarak görülmektedir. Toplumda yaşanan huzursuzluk ve çatışmaların kaynağı da bu değersizliktir. Gençlerimizin, ailemizin bozulmasının ana sebebi, şikâyet ettiğimiz tüm sorunların ana kaynağı hep bu değersizlik arayışıdır.

“Rab” olarak Allah’ın seçildiği bir toplum, şartlara, kişilere göre değil evrensel ilahi ilkelere göre hayatı tanzim edeceğinden gerçek tatmin ve huzurun da kaynağı olacaktır.

Ahlaki değerlerin sahibi sadece, sadece bizi yaratan Rabbimiz Allah olmalı hakikatine dönüş için ne beklemekteyiz…


Comments are closed.