İslam ümmetinin asli ve şerefli bir parçası olan Arap, Kürt ve Türk halkları, coğrafyamızın parçalanması ve birleştirici harç olan inanç değerlerimizin düşman görülüp yok sayılması üzerine yüzyılı aşkın bir zamandır çok ağır acılar yaşamakta… Batılı değerlerle inşa edilen yeni rejimin dayatmacı rolü üstlenmesiyle, kimlikler, diller ve kültürler yok sayılmış, toplumsal hafızamız tahrip edilmişti.
Trajedi olarak ifade edilebilecek bu uygulamaların kurbanı, İslami kimliğine ve yaratılıştan sahip olduğu doğal kimliğine sahip çıkmak isteyen Kürt halkı olmuştu. Uzun yıllar boyunca sistematik bir şekilde baskılanmış, İslami değerlerle yoğrulmuş toplumsal yapısı parçalanmış Kürt halkının bu baskılar karşısındaki talepleri de görmezden gelinmişti. PKK’nın ortaya çıkışı da büyük oranda bu baskıcı sistemin oluşturduğu zeminin bir yansımasıydı.
Kürt halkının İslami ve kültürel kimliğini yok sayan egemen yapıyla bunu istismar eden örgütün çatışmasının mağduruydu Kürt kardeşlerimiz… Bu zeminde doğan örgütün ideolojik dayatmaları, “ya bendensiniz ya da yoksunuz” tarzındaki şiddet uygulamaları da Kürt halkı üzerinde ikinci bir tahakküm merkezini doğurmuştu. Bölgede otorite kurma çabasıyla farklı düşünenleri hedef alan, haraç toplayıp insan kaçıran, özellikle gençleri dağa çıkaran PKK bölge için yeni bir kâbusa dönüşmüştü.
Bugün gelinen noktada bu örgüt, başındaki Öcalan’ın çağrısıyla kendini fesh ettiğini duyurmuş oldu. Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrı üzerine 5-7 Mayıs’ta kongresini gerçekleştiren PKK, silahlı mücadele yöntemini ve PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdığını ilan etti.
Örgütün silah bırakma iradesini beyan etmesi, çatışmalardan yorulmuş bölge halkı için olumlu bir gelişmedir. Yıllardır süren şiddet sarmalı, sadece maddi yıkımlara değil, toplumsal çözülmeye ve derin güven krizlerine yol açmıştır.
Ancak bu gelişme, Türk-Kürt barışı şeklinde tanımlanmamalı, PKK lideri ve örgütü Kürt halkının temsilcisi, barışın tarafı gibi lanse edilmemelidir. Bugün yaşananlar, devletin, kendisine ve bölge halkına namlularını doğrultmuş silahlı bir örgütü bundan vazgeçirmek için yürüttüğü bir süreç olarak okunabilir.
PKK silahı bırakmalı, batıl davası için kurban vermekten ve almaktan vazgeçmelidir. Bu sürecin sonucunda, Kürt kardeşlerimizin başındaki en büyük bela olan tek tipçi, baskıcı, zorba ve işbirlikçi örgütün tasfiye edildiği görülmeli, akıllarda sadece Kürt halkının PKK’dan kurtulduğu kalmalıdır.
Kemalist devrimlerin yok saydığı, yıllardır hırpaladığı inanç ve düşünce sahipleriyle helalleşmek ve kardeş olmak başka bir iştir. Bu büyük işin tarafı PKK değildir. Kürt halkının temsilcisi, masadaki vekili PKK değildir. Çözüm süreci olarak tanımlanan bir önceki girişimin temel hatası, Kürt halkının sorunlarının temsilcisi olarak sadece silahlı terör örgütünü ve liderini işaret etmesiydi. Kürt meselesini PKK ve silah sorununa indirgeyen, Kürt kardeşlerimizi temsil etme merci olarak sadece PKK ve onun siyasi uzantısı partiyi ön plana çıkartan yaklaşımın ne kadar sorunlu ve arızalı olduğu daha önce görülmüştü.
Ayrıca, PKK’nın kendini feshettiğini duyurduğu uzun bildirisi bir özeleştiri ve muhasebe de içermemektedir; aksine “kuyruğu dik tutma” olarak algılanacak mesajlarla hazırlandığı görülmüştür. Yürütülen silahlı mücadeleden ötürü pişmanlık duyulduğu, bu yöntemin hatalı olduğu gibi görüşlere açıklamada rastlanmamıştır. PKK’yla yürütülen savaş “Türk-Kürt savaşı” olarak dayatılmış, “Kürt Soykırımı” gibi ifadeler özellikle seçilmiştir. “Sosyalizm, Komün toplum, öz örgütlenme” gibi kavramların yer aldığı bildiri, taş devrinden kalma ifadelerle Kürt gençlerinin ötesinde tüm zayıf bölge halklarına da seslenme ve onlara önderlik yapma hayalini de içermektedir. Zaten Öcalan’ın yeğeni üzerinden Suriye’deki etnik ve mezhebi unsurlara gönderdiği kışkırtıcı mesaj, sorunlu kafa yapısının çok zor değişeceğini ve ciddi problemler üretmeyi sürdüreceğini yakın zamanda bizlere göstermişti.
Mesele iç cephenin tahkim edilmesi ve kardeşliğin tamir edilmesiyse, konunun muhataplarının dikkatli ve doğru seçilmesi gerektiğini yeniden hatırlatmak istiyorum.
Bizi kardeş yapan sosyalizm değildir, komün sistem değildir. Rabbimiz Allah’ı, onun pak dinini, önderi Hz. Muhammed(s)’i devre dışı bırakan “izm”ler değildir.
Hiç kimse unutmasın ki; “Ancak mü’minler kardeştir…”