Ara
11
Gönderen: admin, Röportaj, RP Yapılan, Aralık-11-2025

Ketebe Yayınlarından çıkan “Siz Dünyayı Affeder miydiniz? – Rachel Corrie ile Esma Biltaci’nin Hikâyesi” kitabını, eserin yazarı Hamza Er ile konuştuk.

  • Kıymetli hocam, eserinizin temel fikri ve çıkış noktası nasıl şekillendi? Bu fikri okuyucuyla buluşturma kararı nasıl alındı?

Sınırlı bir ömrü yaşarken, insan kalabilmenin kıymetini bilmemiz gerekiyor; Allah’ın bizleri var ederken üzerimize yüklediği anlama ihanet edilmemeli. Yirmi yılı aşkın bir süredir bu hakikat çerçevesinde yazmaya, söz sarf etmeye gayret ediyorum. Bu süre zarfında gözlemlediğim ve tecrübe ettiğim konular oldu. Çevreye dair yaptığım gözlemlerim, sayıları hiç de azımsanmayacak kadar fazla insanın yüreklerine, zihinlerine zırhlar ördüklerini bana gösterdi. Bu modern hız ve haz toplumunda o zırhı delemiyor, hayatın anlamından uzak yaşamlara ulaşamıyorduk.

Gazete, dergi sayfalarında anlatılan değerlerin, mikrofonlar arkasında ve kameralar önünde dile getirilenlerin çok çabuk tüketildiğini, iyiliğe dair birbirini tekrarlayan sözlerin bir müddet sonra insan zihninde bir arka plan uğultusuna dönüştüğünü düşündüm. Sanki otoyol kenarında evi olan biri gibi yaşıyordu herkes; araç sesleri her an kulağımızdaydı ama artık hiçbirine kulak kesilmiyorduk. Hakikat, duyduğumuz ama işitmediğimiz bir sese dönüşmüştü.

Ben de bir yöntem denemesi olarak, yakın tarihimize ait, çağdaşımız olan başarıları daha görünür kılmayı arzu ettim. Bilinçli bir şekilde, farklı coğrafyalardan, farkı inanç ve kültürlerden olan iki gencin üzerinden varoluş değerlerimizi seslendirmeye, açıkçası haykırmaya çalıştım.

Sanırım bu narin ama öfkeli, sessiz ama isyankâr hayatları yazarak, insana dair hayal kırıklığımın ve içimde biriken isyanın fark edilmesini de istemiş olabilirim.

Bu kitap tek bir anda değil; yılların biriktirdiği acıların, tanıklığın ve sorumluluğun içimde ağırlaşmasıyla oluştu. Seyahat ettiğim savaş bölgeleri ve mülteci kamplarında gördüğüm yüzlerde hep aynı şeyi fark ettim; insan, yaşadığı acıyı kendine saklarsa unutulur, ama paylaştığında bir başkasının vicdanını uyandırabilir.

Tabi ki daha sonra, vefa duygusu ve bir mirasa sahip çıkma sorumluluğu da Rachel ve Esma’nın hikâyesine daha güçlü bir şekilde sarılmamı sağladı. Rachel’in annesi Cindy hanımın ve Esma’nın annesi Sena hanımın yüzlerindeki acı, hüzünlü ama kararlı duruşları bana adeta, “Biz anlattık, sıra sizde, bu hikâyeler unutulursa, zulüm de unutulur” demekteydi. Ben de bu çağrıyı hissettim ve elinizdeki eserle cevap vermeye çalıştım.

  • Rachel Corrie ve Esma Biltaci gibi coğrafi ve kültürel bağlamları birbirinden farklı iki direniş figürünü aynı eserde buluşturmanızın ardındaki temel maksat nedir? Bu karşılaştırmalı kurgu ile okura sunulmak istenen ana tema nedir? Neden Corrie ve Biltaci?

Demin de bahsettiğim gibi, insanlığımızı yitirmeye başladığımızı düşündüğüm bu çağda, yeniden adaleti, merhameti, fedakârlığı, umursamayı ve cesareti görünür kılmamız gerekiyordu.

Bu insani değerlerin üzerinde görüldüğü Rachel Corrie’den bahsetmek, batıdan çıkmış bir figür olması sebebiyle sarsıcı bir etki bırakabilirdi. Yürekleri halen nasırlaşmamış birilerini utandırabilir, onlara mahcubiyet yaşatabilirdi. Vicdanın Batı’dan yükselen bu sesine Doğu’dan eşlik edecek bir isim olarak Esma Biltaci de çok uygundu. İkisi de genç, ikisi de ilgili, ikisi de zorbalığa karşı yükselen birer çığlık… Tanık oldukları adaletsizlikleri, haksızlıkları derinden sorgulayan, yaşlarından çokça büyük bedelleri ödemeyi göze almış iki serdengeçti… Çağın kör noktalarını önümüze yansıtan iki güçlü ayna…

“Bizim mahalle, karşı mahalle” gibi kampların inşa edildiğini düşünürsek, sadece bir Batılı olarak Rachel’den bahsetmek bir kesimin dikkatini çekmeyecek, konfor alanlarından çıkmalarına sebep olmayacaktı. Aynı riskli durum, sadece Esma’dan bahsedildiğinde de geçerliydi.

Oysa adalet insana verilmiş ortak bir emanetti; vicdan tek bir kültürün tekelinde değildi ve coğrafyası da yoktu. Sızladı mı, sesi Batı’dan da duyulurdu Doğu’dan da… Bu bağlamı kurabilmek ve okuru ezberlerinin dışına çıkarabilmek için Rachel’in ve Esma’nın hikâyesini birlikte anlatmanın şart olduğuna inandım.

Rachel’in mektuplarını okuduğumda, genç bir kızın sahip olduğu adalet duygusuyla nasıl bütün bir dünyayı karşısına alabildiğini görmüştüm. Esma’nın hayatında ise, onlarca yıllık zorba bir diktatörlüğe artık son verilmesi gerektiğine inanan asil bir ruhu…

Bu iki hikâye benim için artık tek bir gerçeğe dönüşmüştü: “Bu iki genç kız aynı çağın çocuklarıyken, neden aynı sayfada olmasınlar?”

Şunu da eklemek isterim: Bu iki figürü aynı metinde buluşturmamın nedeni, okura bir karşılaştırma yaptırmak değil, okurun zihninde bir köprü kurmaktı; Doğu’dan Batı’ya uzanan vicdan ve insanlık köprüsü…

  • Kitapta, özellikle Rachel Corrie’nin çocukluk ve yaşam evrelerine dair detaylı hikâyelere yer verilmektedir. Bu biyografik unsurları, şahsi anıları ve özel bilgileri derleme sürecinde izlediğiniz yol nasıldı?

Rachel Corrie üzerine çalışmak zihinsel olduğu kadar duygusal bir yolculuktu benim için… O, kelimenin tam anlamıyla kendini yazmış, adeta kayda almış biriydi. Yazdıkları, onun Filistin’deki direnişinden çok önce başlayan vicdan yürüyüşünün kilometre taşlarıydı.

Küçük yaşlardan itibaren tuttuğu günlükleri, çizimleri, Gazze’den ailesine yazdığı mektuplar ve ailesinin, arkadaşlarının anlatıları benim beslendiğim kaynaklar oldu. Ben de bu verilerden yola çıkarak onun hikâyesini yansıtmaya çalıştım; yazdıklarında saklı duran her kelimeye kulak verdim. Yaşamıyla ilgili elimdeki parçalara mücevherat hassasiyetiyle yaklaştım. Birçok bakışa göre günlüğünde okunup geçilecek, dikkat kesilip altı çizilmeyecek bazı satırları bile aslında bana bir şeyler söylüyordu.

Rachel, sanki bir gün hikâyesinin dünyaya duyurulması gerektiğini sezmiş gibi her duygusunu kelimeye dökmüştü. Size belki çok iddialı gelebilir ama bir müddet sonra onun duygularını ve hissettiklerini çok iyi anladığımı düşünmeye başladım. Sanırım sözlerindeki içtenlik sayesinde olacak, yazdığı her satırla aramızda görünmeyen bir köprü oluşmuştu.

  • Hocam, eserinizin okuyucuya hangi konularda derinlemesine bir farkındalık kazandırmasını hedeflediniz? Bilhassa Gazze meselesi özelinde gençleri harekete geçirecek kazanımlar adına eser neler ihtiva ediniyor?

Bu kitapla benim hedefim, okurun rahatını bozmak; ayrıca insanlığın içindeki pas tutmuş vicdanın kapısını aralamak. Temel amacım, Nurettin Topçu’nun tanımıyla Allah’ın kalbimizdeki sesi olan vicdana insanlığın artık kulak vermesi… Okur kitabı kapattığında, kendisini sorumluluk almaya iten bir rahatsızlık duygusu hissetsin istiyorum.

Bugün gençler çok fazla bilgiye ulaşıyor ama bilgi çoğu zaman bir bilinç üretmiyor. Rachel ile Esma’nın hikâyesinin, okuru salt bilgiyle değil, birçok duyguyla da yüzleştirmesini temenni ediyorum:

Bencillik zincirini kıran, mahzunların yanında, onlarla birlikte olmayı sağlayan merhamet, hissedebilmek, başkasının derdiyle dertlenmek, gözyaşı dökebilmek, yorgunluğu, üşengeçliği sözlüklerden çıkaran, tükenmek bilmeyen gayret ve fedakârlık, haklı olmanın, doğrularla saf tutmanın iç huzuruyla, korkuları ayaklar altında ezen cesaret, paylaşmak, en değerli olandan vazgeçmeyi göze aldıran adanmışlık ve“Zulüm yapan bizdense ben bizden olamam ki” dedirten adalet…

Rachel Corrie, Gazze’nin Refah bölgesinde, bir Filistinlinin evinin yıkılmasına engel olurken İsrail askeri birimlerine ait bir buldozerin altında can vermişti. Esma da, Mısır halkının iradesini hiçe saymış, aynı zamanda abluka altındaki Gazze’nin tek nefes alabildiği Refah kapısını İsrail’in çıkarları doğrultusunda açıp kapatan bir diktatörlüğe karşı direnirken kurşunlara hedef olmuştu. Filistin, Gazze, Refah aslında onların ortak bir kaderiydi…

Rachel ve Esma’yı bir kitabın sayfaları arasında buluşturan temel sebeplerden biri de, yüreklerinin Filistin’in özgürlüğü için çarpıyor oluşuydu. Genç yaşta onları hayattan koparanların gözünde, bu duru cesaret zaten işlenmiş en büyük suçtu.

Rachel on binlerce kilometre ötedeki insanları umursuyordu. “Ben olmam gereken yerdeyim” diyerek, yaşamına anlam katan bir tercih yaptığını çoktan göstermişti. Vatandaşı olduğu ABD’nin sorumlusu olduğu bir soykırımın tam ortasında bulunduğunu fark etmiş, “zulüm bizdense ben bizden değilim” erdemli sözünü haykırmıştı. Açıkçası bunlardan daha büyük mesajlar olabileceğini düşünemiyorum.

  • Son olarak eserde sunulan iki farklı mücadele ve direniş örneği dikkate alındığında, bu anlatılar üzerinden Müslüman kadınlara atfedilen evrensel ödevler ve sorumluluklar nelerdir?

Kitabımızın kahramanları iki genç kız, biliyorum. Fakat ben onların temsil ettiği değerler üzerinden bir okuma yapılmasını daha gerekli görüyorum. Çünkü onların yaşamları, Müslüman kadınlara özel bir sorumluluktan önce, insanlığın tümüne evrensel bir sorumluluk hatırlatıyor.

Bu kitabı okuyan herkes, -kadın, erkek, genç ya da yetişkin- kendisiyle bir muhasebeye yönelmeli. Yapabildiklerimizi, yapmaya gücümüz yeterken yapmadıklarımızı, görüp de sustuklarımızı yeniden düşünmeliyiz. Zaten bu nedenle üçüncü bölümde, “ilk değillerdi, son da olmadılar” diyerek Gazze’de vicdanın sesi olan gazetecileri, doktorları ve yardım gönüllülerini anlattım.

Cevabını aradığımız ödev ve sorumluluklarla ilgili de şu hatırlatmaları yapabilirim: Daima hakkın ve adaletin şahitlerinden olmalı; karanlığa ve zorbalığa rıza göstermemeliyiz. Boş ve anlamsız uğraşlar için harcayacak bir anımızın bile olmadığı bilinciyle, gerçekçi ama etkili hedefler belirlemeli; ilgi alanlarımız ve kabiliyetlerimiz doğrultusunda kendimizi geliştirmeliyiz. Dünya coğrafyasını okumalı, tanımalı; en az iki yabancı dil öğrenmenin zorunluluğunu fark etmeli ve tüm bu sorumluluklarımızı Allah’ın çizdiği meşru sınırlar içinde yerine getirmeliyiz.

İNSİCAM DERGİSİ


Comments are closed.