Kas
27
Gönderen: admin, Makale, Kasım-27-2025

En baştan yazmış olayım: Terör tasfiye edilmeli, silahlar susmalı, Kürt meselesi gerçek sahipleriyle konuşulmalı, süreç şeffaf yürümeli, hiçbir terörist figür halkın temsilcisi gibi sunulmamalı ve toplumsal vicdan dikkate alınmalı…

41 yıldır süren bir silahlı şiddet var. Bu ülkenin çocukları ölmesin, bu topraklar acıdan yorulmasın istiyoruz. Evet, terör tamamen bitsin; buna kim, nasıl itiraz eder?

Ama bir soru daha var: Terörün bitmesi için Öcalan’ın meşrulaştırılmasına gerçekten mecbur muyuz?
İşte toplumun çekindiği tam olarak da bu…

TBMM’deki komisyonun “nitelikli çoğunlukla” aldığı kararla İmralı’ya bir heyet gönderildi ve Abdullah Öcalan dinlendi. Sürecin akıbetini belirleyecek bir adım resmen atıldı. Bu cümleyi okuyup endişe taşıyanların sayısı az değil. Çünkü Türkiye bugün iki şeyi birden tartışıyor: Birincisi terörsüz bir Türkiye özlemi, ikincisi ise Öcalan’ı meşru bir aktöre dönüştürme riski.

“Eğer dinlenecekse bu görüşme görüntülü yapılsın, tüm komisyon üyeleri katılsın, sadece 5 partinin temsilcisi değil tüm taraflar erişsin.” önerisi reddedilmişti.

Neden? Bu soruyu sormak, sürecin kendisi kadar meşruydu aslında… Çünkü kapalı kapılar ardında yürütülen her müzakere, bu toplumda yarım kalan hafızaları uyandırmaktaydı. 2013–2015 arasında yaşananlar hâlâ taze… Çukur eylemleri, şehirlerin silah deposuna dönüşmesi, masaya iyi niyetle oturan halkın ihanete uğraması…

Şimdi yeniden aynı fotoğrafı görmek istemeyen milyonlar var. Görüşme olabilir; gerek görüldüğünde konuşulup sürecin tamamlanması için yol belirlenebilir. Bu zaten istihbarat görevlileri ve yetkili isimler tarafından yürütülmekte… Meclis mensuplarına neden ihtiyaç duyulur?

Kürt evladının sorunlarını konuşmak için neden 40 yıldır silahı yöntem olarak benimsemiş biri muhatap alınmaktadır? Bir halkın kültürel, hukuki, sosyal talepleri neden bir terör örgütünün siyasi ajandasına teslim edilmektedir? Bu yüzden şu ayrımı yine ve yeniden yapmak hayati önemdedir: Kürt meselesi ile PKK sorunu aynı değildir, asla da olmamalıdır.

Sorun burada başlıyor. Masaya oturmak isteyen herkes “Kürt meselesi çözülsün” diyor; ama masanın bir ucuna oturtulan figür Kürt halkını temsil eden biri değil, 50 yıllık kanlı bir tarihin faili.
Mağdur olmuş Türk ve Kürt halkı, dindar ve ahlaki değerlerine bağlı bölge halkı bunu sindiremez.

Bugün en büyük tehlike, Öcalan’ın “siyasi bir akıl”, “barışın anahtarı”, “bölgenin temsilcisi”, “Kürtlerin lideri” gibi sunulmasıdır. Bu dil yayıldığı anda, terörün bitmesini değil, Öcalan’ın kahramanlaştırılmasını tartışır hale geliriz.

Unutmayalım; Kemalizm’in Kürtlerin kimliğini törpülemek için on yıllarca başaramadığını, PKK sadece 20 yılda başardı. Şimdi bu kırılma daha da hızlanma riski taşıyor. Bölgenin dini ve ahlaki dokusu, örgütün ideolojik mühendisliğiyle yerinden oynadı. Bugün bile bazı bölgelerdeki kültürel aşınma, 40 yıl öncesiyle kıyaslanamayacak kadar derin.

Bir de buna Öcalan’ın resmî siyaset tarafından “meşru muhatap” ilan edilmesi eklenirse… Evet, korkulan şudur: “Bıyıklısının heykelleri” dikilmeye başlar. Semboller üzerinden zihinler teslim alınır.
“Barış” adı altında toplumun değerleri tahrip olur.

Bu kaygı abartı değildir; tarihin, yaşanmışlığın sonucudur. Peki, süreç tamamen yanlış mıdır?
Elbette hayır… Süreç iki ayrı hat üzerinden yürümelidir: Birincisi, terörün bitmesi, silahlı şiddetin tamamen tasfiyesi, PKK’nın tehdit olmaktan çıkarılması, insanların canının yanmadığı bir ülkenin inşası.

İkincisi, Kürt halkının sorunlarının çözümü… Kürt halkının meşru talepleri, eline silah almamış milyonlarca insanın talepleridir. Bu taleplerin meşru zeminde karşılanması, kültürel ve hukuki sorunlarının çözümü önemlidir.

Ancak onların dili Öcalan’ın dili değildir. Onların tarihsel hafızası, PKK’nın seküler ve etnik milliyetçi çizgisinden çok daha derin, çok daha kültüreldir. Süreç sağlıklı işleyecekse önce ayrım netleşmelidir. Bu iki konu birbirine karıştırılmamalıdır.

Terörün bitmesi kıymetlidir, ama bunun bedeli bir halkın değerlerinin yok edilmesi olamaz. Terörsüz Türkiye’ye evet; ama meşrulaştırılmış bir Öcalan’a asla… Bu ayrımı koruyamazsak, sadece bugün değil, yarın da kaybederiz. Barışı değil, yeni bir kırılmayı inşa etmiş oluruz.


Comments are closed.