Nis
24
Gönderen: admin, Makale, Nisan-24-2025

566 gündür devam eden hınç dolu saldırılarla yok edilmeye çalışılan Gazze, iki aydan uzun bir süredir de açlığa karşı direniyor. Sınır kapılarının kapatılması ve yardım malzemelerinin içeriye sokulmaması üzerine hastalıkların ve ölümlerin sayısı da gittikçe artıyor.

Adını tarihe soykırımcı bir başkan olarak yazdıran Netanyahu’nun çaresizliği, onu daha acımasız bir kimliğe büründürüyor. Kibirli sözleri ve alaycı teklifleri, onun Hamas’a ve Gazze halkına dair ne kadar da yüzeysel ve yanıltıcı bir algıya sahip olduğunu gözler önüne seriyor. Şaka gibi, Hamas’ın yüklü paralar karşılığında direnişten vazgeçip Gazze’yi terk etmesini bekliyor.

İsrail’in son teklifinde, 45 günlük gıda ve su yardımı karşılığında tüm rehinelerin serbest bırakılması ve Hamas’ın silahsızlandırılması talep edilmişti. Bu teklif, anlaşmadan çok bir teslimiyet çağrısıydı. İsrailli tüm rehinelere karşılık Filistinli mahkûmların serbest bırakılmasını gündeminden hiç düşürmeyen Hamas, uzun vadeli bir ateşkese açık olduğunu ve Gazze yönetimini diğer Filistinli gruplarla paylaşabileceğini de belirtti. İsrail’in Gazze’den tamamen çekilmesi şartından vazgeçmeyeceğinin ve silah bırakmayacağının altını da tekrardan çizdi.

Gazzeliler, kendilerine yapılan yeni yerleşim yeri ve para tekliflerine rağmen sürgüne gitmeyi net bir dille reddetmeye devam ediyor. Hamas, hem direnişini hem de bölgedeki siyasi pozisyonunu koruyor. Gazze’nin 566 günlük yıkımı ve direnişi, Filistin halkının davalarına bakışlarını da yeniden şekillendirmiş görünüyor. 365 kilometrekarelik bu bölge artık tüm Filistinliler için bir uyanış sembolü haline geldi.

İsrail’in saldırganlığı sadece Gazze’yle de sınırlı değil. Kudüs ve Batı Şeria içinde Filistinlilere yönelik baskı gittikçe artarak devam ediyor. Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere ait mülkleri ve Mescid-i Aksa’yı hedef alan baskınları bölgedeki gerilimi arttırıyor.

Görünen sorunların çözülmesinin önündeki engelin sadece işgal olduğu herkes için çok açık… Daha önce yapılan iki anlaşmayı tek taraflı olarak bozan Netanyahu’ydu… Ocak ayında 33 rehinenin serbest bırakılmasıyla başlayan aşamalı ateşkes planı, onun ihtiras ve çaresizliğinin etkisiyle baltalanmıştı. ABD’nin bu sürece ses çıkarmaması ve özellikle Donald Trump’ın küstah açıklamaları da İsrail’in elini rahatlatmıştı.

Bugün, Gazze’deki insani durumun trajik boyutlara ulaştığını görüyoruz. Gıda ve ilaç depoları bombalanmakta, içeriye temel ihtiyaçların erişimi engellenmekte… Açlık, yürütülen görüşmelerde bir koz olarak kullanılmakta… Buna rağmen, alçakça ve zorbaca tehditlere karşı “kınama” sözlerinin ötesine halen geçilebilmiş değil. Sadece son 50 günde 1500’den fazla Gazzeli hayatını kaybetti.

İşgalci İsrail Yüksek Mahkemesi, Gazze’ye insani yardım yapılmasına dair insan hakları örgütlerinin başvurusunu oybirliğiyle reddetti. Bu durum, devletin tüm organlarının ortak bir savaş mantığında hareket ettiğini açıkça ortaya koyuyor.

İsrail’in stratejisi yalnızca Hamas’ı değil, tüm Filistin halkını hedef aldığı için bu direniş, sadece silahlı bir örgütün mücadelesi değil; bir halkın varoluş mücadelesi haline geldi. Hamas, Filistin halkının işgale karşı duruşunun son alternatifi olarak görülüyor. Bu nedenle Hamas’ın teslim olması, Filistin davasının kendisinin teslim olması anlamına geliyor.

Hamas’ın direnişinin yalnızca bir silahlı mücadele olmadığı açık… Bu direniş, halkın topyekûn iradesini ve yaşama tutunma kararlılığını da kapsamakta. Hamas’ın İslam inancına olan bağlılığının direnişin halk nezdinde tutunmasında ciddi bir etken olduğu zaten bilinmekte.

Bugün artık Hamas’ın harekâtının stratejik kazanımları görülebiliyor. Gazze’de yaşananlar, Filistin davasını tekrar uluslararası kamuoyunun gündemine taşıdı. ABD halkı arasında İsrail’e yönelik olumsuz görüşler artmış durumda. 7 Ekim öncesine göre İsrail’e olumsuz bakanların oranı yüzde ellilerden fazla hale geldi. Bu durum, Batı kamuoyunda Hamas’la ilgili algıların da değişmeye başladığını gösteriyor. Yasalar Hamas’ı terör örgütü olarak sınıflandırsa da, insanların bu yakıştırmayı sorgulamaya başlaması dikkat çekici.

İsrail, ABD desteğine rağmen küçük ve imkânları sınırlı bir devlet… Sonsuz bir savaşı sürdürebilecek kapasitesi yok. Onun “yenilmezlik” algısı 7 Ekim’de sarsıldı. Bu algının geri getirilmesi de artık mümkün görünmüyor.

Aksa Tufanı Harekatı’nın, İsrail’in yıkılışının fitilini ateşleyen büyük bir kıvılcım olduğu inşallah görülecektir.


Comments are closed.