Cibaliye, yani Jabalia… Gazze Şeridi’nin 4 kilometre kuzeyinde bulunan bir şehir… Filistin Direnişinin efsane ismi şehid İmad Akil’leri içerisinden çıkarmış, vazgeçmenin ne olduğunu henüz bilmeyen bir toprak parçası…
“Eğer sizden sabreden yirmi kişi olursa, iki yüz kişiyi yener” ilahi fermanının bugün hâlâ yankılandığı Gazze’nin kalbi olmayı üstlenmiş ve durmadan atmaya devam eden Cibaliye… Orada, enkazlar altından sesler yükseliyor: “Biz buradayız, biz teslim olmadık.”
Savaş, yıkım, açlık, sürgün… Bu kelimeler Gazze’de çok sık duyuluyor olabilir; ama Gazze’yi anlatmaya yetmiyor. Çünkü orada her kaybın ardından bir meydan okuma, her şehidin ardından bir dua yükseliyor. Enkaz altından çıkan çocuk, zafer işareti yaparak yürürken, gözlerinde tüm dünyaya Allah’a olan güveni anlatıyor. “Nice az topluluklar, çok topluluklara galip gelmiştir.” düsturu, hafızı oldukları ayetlerin nasılda yüreklerine nakşedildiğini gösteriyor.
Bir yıldır topyekûn bir kuşatma altında olsa da, evler yıkılmış, aileler parçalanmış, sokaklar neşesini kaybetmiş olsa da kalplerin hala dip diri olduğunu bizlere sergiliyor. Allah’la yapılan sözleşmeye nasıl sadık kalınır, bu çağın Müslümanlarına öğretiyor Gazze… Her kurşunun, her yıkımın sonrasında, “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” sesleri yankılanıyor.
Bugün Gazze’de iman konuşuyor. Evleri başlarına yıkılmış, açlıkla terbiye edilmeye çalışılıyor olsalar da, onlar, “şimdi mücadele daha kutsal” diyerek cepheleri terk etmiyor.
Hamas’ın askeri kanadı olan İzzettin el-Kassam Tugayları, Cibaliye Mülteci Kampı’nın doğusunda, İsrail askerleriyle hem de sıfır mesafeden şiddetli çatışmalara girebiliyor. Pusuya düşürülen işgalci İsrail ordusunun saflarından onlarcasını öldürüp ve yaralayarak Gazze halkına, Siyonistlere ve tüm dünyaya mesajlar veriyor.
Siyonist işgal rejimi tüm dünyanın gözleri önünde Gazze’ye vahşice saldırılarını sürdürürken, Kassam Tugayları, halkının izzetini, onurunu korumaya, şanlı direnişini sürdürmeye devam ediyor.
Cibaliye bugün sadece bir mülteci kampı olarak anılmamalı; orası artık bir inanç kalesi… Her taşının altında bir hikâye, her sokağında bir şehit ve insanlarının bakışlarında kararlılık saklı… Orası, genç bedenlerin sarsılmaz imanla tarihe yön verdiği bir yer… İmad Akil’in, Muhammed Daif’in, Yahya Sinvar’ın ve nicelerinin ruhu, bugün yüzlerce isimsiz kahramanın bedeninde yeniden can buluyor. Onlar, “sadece şehit olmak için değil, ümmeti de ayağa kaldırmak için” savaşıyorlar.
Bu arada Kurbanların Bayramı da yaklaşıyor… Onlar, yaklaşan bayramın Gazze’ye eski bayram sabahlarını getirmeyeceğini de biliyorlar. Sokaklarda, yeni elbiseleri ve kahkahalarıyla dolaşan çocukların görülmeyeceği de malum… Ancak yine de Gazze’nin yüreğinde bir teslimiyet yükseliyor. Hz. İbrahim’in teslimiyeti ve Hz. İsmail’in sabrı… Çünkü bu topraklarda 600 gündür imanın, direnişin ve teslimiyetin hikâyesi yazılıyor.
Hz. İbrahim, en kıymetlisini, oğlu İsmail’i kurban etmeye hazırdı. Bu, teslimiyetin en yüce haliydi. Bugün Gazze’de analar ve babalar evlatlarını toprağa verirken aynı teslimiyeti sergiliyor. “Rabbim, sen verdin, sen aldın” diyerek, gözyaşlarını secdeye karıştırıyorlar. Tıpkı Hacer gibi, umutla bir mucize arıyorlar, zemmzem arıyorlar molozların arasında…
Ve Gazze’nin çocukları… Hz. İsmail’in torunları olarak, suskun ve sabırlılar… Kurban Bayramı’na girerken bayramlıkları yok, oyun da oynayamıyorlar… Ama gözlerinde bir sadakat ışıltısı parlıyor. Bayram oyunları, annelerine su, direnişçilere taş taşımak olmuş… Bayram şekerlerinin ve lokumların kokusundan mahrum da gözükseler artık onlar cennetin kokusunu içlerine iyice çekmekle meşguller.
Bu bayram da kurban kesilmeyecek belki Gazze’de… Ama her ev, her yürek, “Allah’a adanmışlar” olarak anılacak.
Gazze’de bayram, sessizliğin ve sabrın adı oldu. Bu sessizlik, bir teslimiyet değildi; bir bekleyişti… Çünkü onlar, her kurban sonrasında İbrahimi bir mucizenin var olduğunu bilmekteydiler. İsmail, ümmete hayat olmuştu. Her yıkım sonrası da bir diriliş vardı.
“Hiç şüphesiz, her güçlükle beraber bir kolaylık vardı…”