Ara
04
Gönderen: admin, Makale, Aralık-4-2025

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü… Yeryüzünün dört bir yanında devlet başkanlarının nutuklar attığı, diplomatik temsilcilerin İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin öneminden bahsettikleri, uluslararası örgütlerin parlak cümlelerle göründükleri bir takvim… Oysa bu 10 Aralık gününde de dünyanın en büyük yalanlarından biriyle yeniden karşı karşıyaydık. Ve bu günlerde konuşulması gereken tek konu insan hakları değil; insan haklarının küresel ölçekte nasıl örgütlü bir şekilde yok sayıldığı olmalıydı…


Çünkü Gazze’de insanlığın bütün temel hakları, bütün normları, bütün hukuku yerle bir olurken, dünyadaki hiçbir devletin “insan hakları” kelimesini ağzına almaya hakkı yoktu. Gazze bugün sadece bir coğrafya değil; insanlığın ahlaki çöküşünün de aynasıydı.

İki yılı aşan bir zamandır süren kuşatma, bombardıman, açlık, kitlesel yerinden edilme ve sistematik yıkım, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin maddelerini yalnızca ihlal etmedi, o maddelerin tüm meşruiyetini de küresel ölçekte tartışmalı hale getirdi.

Beyannamenin üçüncü maddesi, “Herkesin yaşama, özgürlük ve kişi güvenliği hakkı vardır.” diyordu. Ama Gazze’de bebekler açlıktan ölürken dünya sessizdi. Beşinci maddesi “Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye maruz bırakılamaz.” diyordu. Ama yaralı siviller, hastaneleri yıkılmış bir şehrin sokaklarında can çekişirken kimse sesini yükseltmedi. Dr. Hüsam Ebu Safiyye gibi sadece hayat kurtarmaya çalışan doktorlar tutuklanıp, Enes gibi sadece haber vermeye çalışan gazeteciler katledilirken yetki sahibi ülkeler sessizliğe bürünmüştü. Yirmi beşinci madde “Herkesin sağlık, beslenme, barınma gibi temel yaşam standartlarına erişim hakkı vardır.” diyordu. Ama Gazze’ye yardım tırları sokulamıyor, on binlerce ton yardım malzemesi Gazze’ye girebilmek için Ürdün ve Mısır’da işgalcinin insafını bekliyordu.

Gazze’nin altyapısı, okulları, üniversiteleri, hastaneleri bilinçli ve sistematik bir şekilde imha edilirken, yüz bine yakın insan katledilmişken, bu suça ortak olan “gelişmiş, medeni” devletler halen utanmadan insan haklarından nasıl ve hangi yüzle bahsedecekler?

Dünyanın “insan hakları havarisi” olduğunu iddia eden ülkeler, bir hastane bombalandığında, bir kamp yerle bir edildiğinde, bir okulun enkazından çocuk cesetleri çıkarıldığında kınama dahi yapmaya tenezzül etmediler. Ateşkes ilan edildiğinden bugüne işgalci ordunun 500’ü aşkın ihlali oldu ve yine insanlar öldürüldü. İnsan Haklarından ve barıştan bahsedecek arabulucular ne yaptılar? Hiçbir şey… Sanırım bu kelimenin ne anlama geldiğini unutmuşlardı.

Bu ihlaller yaşanırken ne BM Güvenlik Konseyi devreye girdi, ne Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararları uygulandı, ne de uluslararası toplumun vicdanı harekete geçti. Dünya, Filistinlilerin kanını adeta istisna kategorisine yerleştirmiş, değersiz, önemsiz görmeyi tercih etmişti.


Ukrayna için bir ihlal birkaç dakikada “savaş suçu” sayılmışken, Gazze’de yaşananlar “güvenlik tedbiri” denilerek meşrulaştırıldı. “İnsan hakları herkes içinse neden Filistinliler hariç? Cenevre Sözleşmeleri evrenselse neden Gazze bunun dışında bırakıldı? Çocukların ölümü neden bazı ülkelerde acı, bazı ülkelerde istatistik?”

İşte bu yıl 10 Aralık tarihinde sorulması gereken asıl soru budur: “Gazze’deki insanlar insan değil miydi?”

İnsan Hakları Günü’nü “kutlamaya” hazırlananlar bu sorudan kaçamaz. BM’nin 77 yıldır savunduğunu iddia ettiği değerler, Gazze’nin enkazı altında kalmış durumda. İsrail’in işlediği savaş suçlarına, toplu cezalandırma uygulamalarına, aç bırakma stratejilerine, sivil altyapının yok edilmesine karşı dünya sadece izleyici koltuğunda oturdu.

Hatta o koltukta oturmakla da kalmadı; bir kısmı silah gönderdi, bir kısmı İsrail lehine veto kullandı, bir kısmı diplomatik koruma sağladı. İnsan hakları gibi ulvi bir tanımlama, böyle bir çifte standarda kurban edilmemeliydi.

10 Aralık artık bir kutlama değil; insanlığın yüzleşme günüdür. Çünkü eğer bugün “insan hakları” adına yapılan açıklamalar Gazze’nin gerçekliğiyle yüzleşmiyorsa, yazılan her cümle sahtedir, yalandır. Eğer Gazze’deki katliam görmezden geliniyorsa, insan haklarının evrenselliğinden söz edilmesi bir aldatmacadır. Eğer çocuk mezarları yokmuş gibi davranılıyorsa, hiçbir uluslararası kurumdan adalet beklentisi kalmamıştır.

Gazze bugün bize yalnızca acı değil, bir ders de veriyor: İnsan hakları ancak güçlüleri değil, mazlumları koruduğu gün anlamlıdır. Aksi halde sadece siyasi bir vitrinin süsüdür. Her 10 Aralık’ta okunan beyannamenin gerçekten bir değeri varsa, bu değer Filistinli bir çocuğun yaşam hakkında, bir annenin evine dönme hakkında, bir babanın çocuğunu hastaneye götürebilme hakkında sınanmalıdır.

Bugün Gazze’de insanlar ölürken hiçbir devletin, hiçbir liderin, hiçbir kurumun insan hakları dersi verecek meşruiyeti yoktur. 10 Aralık dünyaya şunu haykırmalıdır: Siz insan haklarını değil, çıkarlarınızı savunuyorsunuz.

Gerçek insanlık günü, Gazze’deki son çocuk kurtulduğunda, Filistinli mülteciler evlerine döndüğünde, Doğu Türkistan Çin zulmünden kurtarıldığında başlayacak. O güne kadar 10 Aralık bir kutlama değil, utanç günü olarak kalmaya devam edecek.


Comments are closed.