Ülke gündemine ani bir giriş yapan karikatür krizi ile uğraşıyoruz. Her ne kadar aksi yönde açıklamalar yapılmaya çalışılsa da, Leman dergisinin çizimi kutsallara karşı saygısızlık içeren tasvirler olarak algılandı. Karikatürün kendisini görmeden, sadece Leman’ın çizgisine baktığımızda bu kanaatin oluşması da gayet normal…
Fransa’da çıkan ve toplumu tahrik etmek amacıyla insanlık dışı yöntemlere başvuran Charlie Hebdo dergisine destek vermesi Leman’ın safını açıkça ortaya koyduğu bir adımdı. Batı’daki İslamofobiyi alevlendirmeye çalışan, tamamen Müslümanları tahrik etmek ve tepkisel sonuçlar oluşturmak için kabul edilemez ahlaksızlık ve adilikle İslam peygamberi Hz. Muhammed (s)’e yönelik iftira içerikli karikatürler çizen Charlie Hebdo dergisine destek vermek bir hak değildi. Ayrıca sayfalarında dindar çevreleri aşağılayıcı bir şekilde gösterip ülkenin kurucu önderinin atının altında ezilen acizler görüntüsü ile manşetine taşıması da Leman’ın kullandığı bir tarzdı.
Leman’ı gündeme taşıyan son karikatürü çizen şahsın paylaşımları da yapılan işin masum bir tarafının olma ihtimalini zayıflatıyordu. İslam’a yönelik nefret içeren düşüncelerini sosyal medyada paylaşan, Filistin direniş hareketine hakaret eden bu karikatüristin kaleminden çıkan resimlerde masumiyet aramaya çalışıp izah etmeye kalkışmak da artık anlamsız kalmaktaydı. Çünkü o, ruh hali ve hayata bakışıyla yaptıklarının kötü anlaşılmasına müsait bir tipti…
İslam dünyasında, peygamberlerin tasvir edilmesi ve mizahın konusu yapılması hiçbir zaman kabul görmedi. Onlar Allah’ın elçileriydi; saygı görmeli, saygı gösterilmeliydi. Kendilerine inanmayanlar için de bu geçerliydi. Milyarlarca insanın bir değer olarak görüp kabul ettiği peygamberler üzerinden yürütülen ahlaksız projeler ifade ve düşünce özgürlüğü zemininde ele alınamazdı.
Karşındakinin değerlerine küfredebilme hakkını barındıran bir özgürlük anlayışı nasıl kabul edilebilir ki? Kimsenin babasına, annesine, evladına, inancına yani kutsal gördüğü sembollere hakaret edilemez. İslami değerlerin aşağılanması da özgürlük kılıfıyla mazur görülemez.
Kastedilenin “anlaşılan” olmadığını anlatmaya çalışan dergi yönetimi, aslında bugüne kadar ektiğini biçmişti. Müstehcenlik, sapkınlık, dini değerleri hakir görme gibi yöntemlerin adeta bir yayın politikası olarak üzerine yapışmasına fırsat verdikten sonra artık çok geçti. Yapılan açıklamalar çok da ikna edici olamadı. Çizimde kastedilen, her biri İslam elçisi olan Muhammed ve Musa peygamberse (a.s) bu ahlaksızlıktı… Hadsizlikti, inanç değerlerine meydan okumaydı ve kabul edilemezdi. Şehirlerin bombalanmasının ve savaşların sorumlusu olarak dinlerin, inançların gösterilmesi gibi bir algıyı oluşturmak da büyük bir cehaletti.
Hadi o kişileri, iddia edildiği gibi peygamberler değil de Müslüman ve Yahudi toplumundan birer kişi olarak görelim. Bu da çok yanıltıcı ve aldatıcıydı aslında… 7 Ekim’den beri, hatta 1948 ve 1917’den itibaren topraklarımızı işgal edip kan döken, açık bir soykırımın tarafı olan işgalci Siyonist zihniyetle, toprağını, namusunu, kutsalını savunmaya çalışan direniş erlerini aynı kefede gösteren bir cürümdü…
Müslümanların ve tüm vicdan sahiplerinin bu türden yakışıksız ve kalitesiz mizah anlayışıyla yapılan tasvirlere itiraz etmesi ve bundan vazgeçilmesine yönelik meşru tepkiler ortaya koyması beklenendi. Ancak, 25 Haziran’da çizilmiş ve fark edilmemiş seviyesiz bir karikatürün ortaya atılmasıyla ortaya konan tepkilerin içeriği hakkında da biraz düşünmeliyiz gibi geliyor bana…
Kalabalıklar içerisinde kullanılan ifadeler ve gösterilen reaksiyonun içeriği beni oldukça endişelendirdi. Dergide çizilen ve küçültücü olarak algılanan tasvirlerden rahatsızlık duyup, Hz. Muhammed ve Hz. Musa’ya yapılanı saygısızlık olarak gören kesimleri de hedef alan, onlarla beraber yaşama kültürümüzü tehdit eden söylemler ürkütücüydü. “Can alırız, ya siz gideceksiniz, öleceksiniz ya biz” gibi yaklaşımlar, ahmak bir karikatüristin çiziminin ve paçavra bir derginin sorumsuzluğunun çok ötesindeydi. Emniyet sisteminin en tepe makamında olan bakanın paylaşımları halkın nabzını düşürmek gibi algılansa da hukuk sistemi açısından müdahaleci ve yönlendirici olarak görüldü ve endişeler daha da arttı.
Saygısızlığı yapıp, suçu işleyenleri direkt hedef alan yaklaşımların maalesef ötesine geçen, geçmiş yıllardan acılarını unutamadığımız 6-7 Eylül olayları, Maraş, Çorum hadiselerini hatırlatan görüntüler toplumun sağduyulu kesimlerini rahatsız etmeli.
Ortak kötüye karşı “mesaj veren” tepki hakkı kullanılmalı, toplumun her kesiminden insanların duyarlılığı harekete geçirilmeli, ceza kanununun ilgili maddeleri açıkça işletilmeli… İntikam ve hınç refleksiyle değil, izzetli ve onurlu duruşla sorunlarını çözebilen, her türlü saygısızlık, ahlaksızlık ve seviyesizliğin karşısında duran makul, fıtri bir uzlaşı kültürü geliştirmiş toplumsal yapı inşa edilmeli…
Bu arada, 21 aydır çoğu kadın ve çocuk 60bin’den fazla insanı katletmiş, Gazze’yi yakıp yıkmış Siyonist israil’e “gösterilen-gösterilemeyen” tepkinin dozunun istenilen seviyeye çıkması için acaba katil Netanyahu İsrail gazetelerinde bir peygamber karikatürü mü yayımlatsa!!!