Tem
20
Gönderen: admin, Araştırma, Temmuz-20-2001

İslami değerlere topyekün savaşın devam ettiği bir dönemde, yaşamını İslami değerlerin savunulmasına ve daha iyi anlaşılmasına adamış olan Şehid Seyyid Kutub’u anmak, onun uğrunda canını feda ettiği değerleri sahiplenmek açısından önem taşımaktadır. Toplumumuzun, yaşadığımız bu malum süreçte, çağdaş firavunlara karşı hakkı söylemekten ve savunmaktan bir an için bile geri kalmayan Şehid Seyyid Kutub’a ve onun gibi mücahid önderlere olan ihtiyacı ve hasreti gün geçtikçe artmaktadır.

Onu anmak, tanımak, tanıtmak ve Onun büyük bir özlemle oluşmasını istediği Kur’an neslinin yetişmesi için mücadele etmek, islami anlayışımızın üzerimize yüklediği bir görevdir. Bu sebeple yazımızda Şehidin hayatını, fikirlerini, toplumlar üzerinde bıraktığı etkileri ele almaya çalışacağız.

Hayatı :

Şehid Seyyid Kutub 1906 yılında Mısırın, Asyut şehrinin, Moşa kasabasında dünyaya gelmiştir. Daha 10 yaşında iken Kur’anın tamamını hıfzederek hafız olmuştur. Orta ve lise tahsilini yerleştikleri Kahire’de Ezher üniversitesinde yapmıştır. 1929 yılında Darul-Uluma girmiş 4yıl sonrada buradan mezun olmuştur.

Seyyid Kutub bu dönemde çok sayıda batılı yazar ve düşünce adamlarını tanımaya çalışmıştır. Siyasal, sosyal ve edebi içerikli yazılarıyla Taha Hüseyin, Ahned Zahi gibi yazarlarla birlikte belli bir şöhrete kavuşmuştur. Bunun yanında Şehid çok sayıda siyasi, edebi, üslup ve yöntem konulu panel ve konferanslarda bulunmuştur. Bu çeşit vesilelerle tenkitlerini de yer yer vurgulamaktan çekinmemiş; öyleki 1940’lı yıllarda yaptığı bir eleştiride Mısır’ın ilk eleştirmeni olarak vasıflandırılmıştır.

Sosyalizm, Kapitalizm gibi cahili değerler ve cahili yönetime ilişkin tenkitleri içeren yazılarına son verdirmek için 1947 yılında Amerikan eğitim ve öğretimini incelemek gerekçesiyle ABD’ye gönderilen Seyyid Kutub ‘İslam’da Sosyal Adalet’ isimli eserinide burada kaleme almıştır. Şehid ABD’ deki batı yaşam tarzı karşısında siyasi bilincini daha da çok geliştirerek söz konusu yaşam tarzına götürücü tüm vasıtaları toptan reddetmeye başlamıştır.

Hasan El Benna’nın Şehid edilişinden sonra ABD’deki halkın ve basının başlattığı şenlikler,Seyyid Kutub’u hayrete düşürmüş, belkide küfrün tek bir millet olduğunu ilk defa orada kavramıştır.

Ve Kutub Mısır’a dönüşünde Risalet, Livaül-cedid adlı İhvanın dergilerinde yazılar kaleme almaya başlamıştır.

Tutuklanmalar :

1953 yılında Seyyid Kutub İhvanın haftalık dergisinin genel yayın yönetmenliğine getirildi. Bu dergi 1954’de

hükümet tarafından kapatıldı. Bu olayın sonucunda İhvanın çalışmaları yasaklandığı gibi Seyyid Kutub’da dahil olmak üzere çok sayıda Müslüman tutuklanmıştır. Ancak bir süre sonra hükümet önemli ip uçları bulamadığı için tutukluları serbest bırakmıştır.

Bundan sonra Şehid Seyyid Kutub ihvan örgütünün en büyük heyeti olan irşad meclisine ve çalışma komitesine üye olarak tayin edilmiştir.

Abdülnasır iş başına geldiğinde Seyyid Kutubu mevcut rejimin programlarının yapımı için kendisinden Radyo genel müdürü olmasını ister. Kutub ise bu çağrıya olumsuz yanıt vererek mevcut rejimin ayakta durmasını sağlayıcı her türlü işi reddetmiştir. Çünkü bu bir bakıma İhvanında düşüncesinin bir parçasıydı. Yani mevcut güçlere hiç bir şekilde yardımcı olunmayacak artı onlardan gelen her türlü makam mevkii teklifleride kabul edilmeyecekti. Diğer yandan tebliğine devam eden İhvanın çıkarmış olduğu Davet isimli derginin önerdiği islami içerikli anayasa teklifleride mevcut güçler tarafından hiç dikkate alınmadı.

Zindan günleri ve Şehadet :

Bu aşamadan sonra hükümet ihvanı illegal bir örgüt olarak lanse ederek, çeşitli terör eylemlerine karışmakla suçlamıştır. Şehid Seyyid Kutub’da kendisini Mısır zindanlarında bulmuştur. Bu anlarda Seyyid Kutub çok önemli kitabını “ Fİ ZILAL-İL KUR’AN ”ı hazırlamıştır. Şehid zindan içindeki ihvanın örgütlenmesini gerçekleştirmiş ve İhvanın resmi sözcüsü konumuna gelmiştir.

Seyyid Kutubun zindan hayatı 1964 yılına kadar sürdü. Daha sonra Irak devlet başkanı Abdüsselam Arif’in ricası üzerine salıverildi. 1.5 yıl aradan sonra silahlı devrime kalkışması suçundan tekrar hapsedilerek hakkında ölüm fermanı hazırlandı. 1966 yılının 29 Ağustosunda darağacına çıkarılarak Şehid edildi. (1)

Son Sözleri :

Mahkemede kendisinden özür dilemesini isteyenlere O, şöyle diyordu: “Ben ALLAH yolunda yaptığım bir iş için asla özür dilemem.”

Ve yine devam ediyordu : “Namazda ALLAH’ın birliğine şehadet eden parmağım bir tağutun hükmünü onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır.”

Onun kurtulması için çırpınan kız kardeşine, söylediği şu sözler’de halen dilden dile dolaşmaktadır : “Eğer ALLAH kanunları ile mahkum edilmişsem, ben hakkın hükmüne razıyım. Yok eğer batıl kanunlarla mahkum edilmişsem ondan çok daha üstün bir düşünceye sahip olduğumdan batıldan ve münafıklardan merhamet dilemem.”

Fikirleri :

Seyyid Kutubun fikri yapısını incelemek istiyorsak büyük zorluklar içinde kaleme aldığı ve Şehadetine vesile olan Yoldaki İşaretler isimli eserini incelememiz gerekir.

Hakimiyet ALLAHINDIR .

Seyyid Kutub hakimiyet tezini yoğun bir şekilde işlemiş, İslam dünyasındaki uyanışlarında vesilesi olan tevhid hakikatini şu sözlerle dile getirmiştir : “Bu dinde kesin husus La İlahe İllallah yani hakimiyetin sadece ALLAH’a ait olduğuna insanlar şahitlik etmedikleri sürece, bu dinin vicdanda bir akide veya hayat gerçeğinde bir din olarak gerçekleşmesinin imkansız olduğudur.”

Yani bu din vicdanlarda esaslı bir akide olmakla beraber, hayat pratiğinde de sistem şeklinde kendisini göstermelidir. Böylece toplumsal yaşantıda tek hakimiyet ALLAH’ın şeriatına ait olur. Ondan başka hiçbir güç ve otorite kanun koyma yetkisini, cesaretini kendisinde bularak ilahlık iddiasında bulunamaz. Kendisinde bu yetkileri görerek ortaya çıkanlar tağut olurlar. Ve bir müslümanın iman etmeden önce tüm tağutları reddetmesi gerekir. (Bakara 256)

Hedef : Örnek bir Kur’an nesli.

Seyyid Kutub İslam davasının insanlık ve İslam tarihinde numune olacak bir sahabeler neslini oluşturduğunu, ancak böyle bir neslin bir daha oluşmadığından bahseder. Zaman içerisinde örnek şahsiyetler görülmüşse de

O ilk devir kadar çok sayıda örnek insanın bir araya geldiğinin görülmediğini hatırlatır.

Bunun sebeplerini de sorgulayan Kutub, sahabelerin ve bizim sahip olduğumuz imkanları kıyaslamıştır.

Kur’anın ve Hz.Peygamberin sünnetinin ilk dönem neslin önünde durduğu gibi bizimde önümüzde durduğunu ancak beslenilen kaynakları sadece Kur’an olan o neslin, kalbi, aklı, şuuru ve oluşumu, Kur’an’da tezahür eden, ilahi metodun haricinde olan her çeşit etkiden arındırılmış bir amacı hedeflediklerini söylemiştir.

İşte bizlerinde yalızca manevi haz alma ve inceleme amacıyla değil, amel etmek ve hayata geçirmek; varolabilmek için nasıl olmamız gerektiğini öğrenmek amacıyla Kur’ana yaklaşmamız gerektiği, müstekbirlerin saltanatlarına son verip ALLAH’ın dinini hakim kılacak örnek bir Kur’an neslinin ancak bu yöntemle oluşturabileceğini belirtmiştir. (2)

İslam düşüncesinin özellikleri :

Seyyid Kutub yazdığı İslam düşüncesi isimli kitabında İslam düşüncesininde temel özelliklerini şöyle belirtmiştir.

İslam Düşüncesi; İlahi, Değişmez, Evrensel, Dengeli, Müsbet, Pratik ve Tevhid temeline dayanan bir düşünce sistemi’dir. (3)

Beşeri ideolojiler ile ilgili tespitleri:

Seyyid Kutup çok yankı uyandıran İslam’da Sosyal Adalet isimli kitabında İslamın sosyal adaletinin hem Kapitalizm’den, hem de Komünizm ve Sosyalizm ‘den ayrıldığını şu gerekçelerle ifade eder:

Kapitalist insan, daha çok para kazanabilmek için her yolu meşru görür. Böylelikle diğer insanlara’da zulmetmeye başlar. İşte İslam’la Kapitalizm’in temel farklılığı ve çatışma noktası da burasıdır.

İslam insanlara ferdi mülkiyet tanımıştır. Ancak bu hakka bir şart getirmiştir. Bu şart malın, paranın elde ediliş şeklinin helal olmasıdır. Bu şekilde İslam, mal-mülk, kapital elde etmek için her türlü yolu meşru gören Kapitalizm karşısında durur. (4)

Komünizm ve Sosyalizm’e karşıtlığını da şu ifadelerle dile getirmektedir:

“Kapitalist ve Sosyalist batı, tam bir sömürgecilik zihniyetine sahiptir. Komünizm ise bizi bu kompradorlar zümresinden kurtararak ancak sadece dini inançlarımızı değil bütün hayati mukaddeslerimizi silip süpürecektir. İmani şerefimizi de yok edecektir.” (5)

Ayrıca İslam Komünizm’in bireyi ezen, onun özel yeteneklerini yok eden adaletsiz eşitliğine de karşıdır. İslam, adaleti gerçekleştirirken, fırsat eşitliğini sağlıyor. Ancak bireysel yetenekler sebebiyle öne çıkanları da ezmiyor. İslam ferdi mülkiyeti ve bireysel farklılıkları kabul etmesiyle de Komünizm’den ayrılıyor. (5)

Ayrıca Komünizm mal sevgisini arttırıyor gerekçesiyle, aileye karşı çıkmaktadır. Oysa İslam, sosyal adaleti gerçekleştirirken sevgiye, merhamete, yardımlaşma duygularına önem verdiği için, aile kurumu da bu duyguların gelişimine en uygun ortam olduğu için aileye çok önem verir. İslam sosyal adaletini gerçekleştirirken kuru kurallara bağlı kalmaz. O vicdani temizliğe, sevgi ve samimiyete çok önem vermektedir. (6)

Şehid, İslamın sosyal adalet düzeninin kendi başına yeterli bir düşünce olduğunu sentezci anlayışlara haykırmıştır.

Demokrasi ile ilgili olarak Seyyid Kutub, “İslam, bütün hükümdarların ve başkanların çeşitli güç ve kuvvetlerini ellerinden alarak, her türlü kanun koyma hakkını (teşri) ALLAH’a tevdi etmiş ve bu kanunları yürütecek kişileri seçme hususundaki her türlü yetkiyi de millete devretmiştir.” İfadeleriyle demokrasinin temel akidesi olan ‘halkın hakimiyeti’ni reddederken, demokrasiyi halkın yönetime katılmasını sağlayan bir yönetim biçimi olarak görenlere de İslam’ın içinde cevap vermektedir. (7)

Sonuçta baktığımızda Seyyid Kutub dünyayı iki kutup olarak değerlendirmiştir. Birincisi İslam, ikincisi de demokrasi, sosyalizm, komünizm gibi tüm beşer aklının koyduğu sistemlerdir ki, hepsi cahili sistemlerdir. O bütün beşer sistemlerini ALLAH’ın ilahlık sıfatına müdahale olarak değerlendirerek İslam sistemini tüm insanlığa haykırmıştır.

Şehid Seyyid Kutub ile ilgili etkinlikler ve yapılan tebliğler :

Şehid Seyyid kutub ile ilgili Türkiye de bu güne kadar ciddi manada iki program yapılmıştır. Bunlardan ilki İRFAN VAKFI tarafından 21-22 Aralık 1996 tarihleri arasında yapılan Seyyid Kutub Sempozyumudur. İkincisi ise 103.2 ÖZEL FM tarafından 4 Ekim 1997 tarihinde düzenlenen ve radyodan canlı olarak da yayınlanan Şehadetinin 31. Yılında Seyyid Kutub’u anma programıdır.

İrfan Vakfının tertip etmiş olduğu sempozyuma katılan değerli katılımcılar şu tebliğlerde bulundular.

* Prof. Dr. Bekir Karlığa :

Seyyid Kutub’un İslam düşüncesi’ndeki yeri ve önemi

19 y.y.’da İslam’a dönüşü savunan bir aydın tipi doğduğunu, bu kategori içerisinde Mehmet Akif, Mevdudi, Seyyid Kutub çizgisinin temellere yani Kur’an’a dönmeyi öngördüğünü ve Kur’an kalkışlı bir ıslah projesini savunduğunu, bu nedenle ayrı bir yere oturduğunu söyledi.

Seyyid kutub’un geleneği ve geçmişin inkarına yönelmediğini ibn Kesir’in tefsirinden ve Kütüb-ü Sitte’den faydalandığını ve geleneksel tefsire itibar etmeyip yeni tefsir metodları geliştirdiğini belirtti. “Seyyid Kutub, fıkhın teorik olarak oluşturulamayacağına, İslam toplumunun oluşumuyla hayata tekabül eden bir şekilde kendi fıkhını oluşturacağına inanıyordu. ..” şeklinde görüşlerini belirten Bekir Karlığa, Seyyid Kutub’un ıslah projesinin tamamlanmamış bir proje olduğunu, nedeninin de Nasır rejiminin buna izin vermemesi olduğunu söyledi. Bu projenin temel taşlarını ise şöyle sıraladı:

– Yeni ve eşsiz bir Kur’an nesli gereklidir.

– İslam nazari şeyler peşinde koşan bir din olmaktan çıkarılmalıdır.

 – Küçük de olsa bir İslam toplumu nüvesi oluşturulmalıdır.

– Cihad fikri canlı tutulmalıdır.

– İslam sadece din olarak değil bir medeniyet olarak da ortaya konulmalıdır.

– Bu proje İslam Düşüncesi tarihi içinde orijinal ve otantik bir projedir ancak tamamlanamamıştır.

* Ali Kaçar :

Yoldaki İşaretler’in Türkiye İslami Hareketi Düşüncesine Etkileri

“1962’de bölümler halinde basılmaya başlanmış bu kitap hakkında Zeynep Gazali ‘Seyyid Kutub’un niçin idam edildiğini oranlar Yoldaki İşaretler’i okusun’ der. Türkiye’de Yoldaki İşaretler din ve Kur’an anlayışının değişmesine vesile olmuştur. Ayrıca cahiliyye kavramının netleşmesine ve ABD’nin de SSCB kadar cahili olduğunun anlaşılmasına vesile olmuştur. Metodun tek olduğu (Rabbani Metod) ve değiştirilemeyeceği, Peygamberin Arap milliyetçiliğini, ekonomik sıkıntıları veya ahlakçılığı kullanmayarak sadece Allah’ın istediği şekilde mücadele ettiği bu kitap ile anlaşılmıştır. Yine o günlerde cihad, Misak-ı Millici ve savunmacı bir anlayışı ifade ediyordu. Cihad’ın Allah’ın dininin hakim kılınmasının önündeki engelleri kaldırma mücadelesi olduğunun farkına varılması yine Seyyid Kutub’un bu eseri ile mümkün olmuştur.”

* Prof. Dr. Nazif Şahinoğlu :

Seyyid Kutub’un Cihad ve Silm Kavramlarına yaklaşımı

Cihadın sadece harp ve kıtal manalarına gelmediğini ve Allah için O’nun yolunda yapılan davranışların tümünün bu kapsam içine girdiğini vurgulayan Şahinoğlu, “ Memleketin sınırlarını genişletmek, taarruzları önlemek için yapılan savaş cihad, ölenler de şehit değildir. Savunma, saldırı, barış, eğer Allah yolunda yapılıyorsa cihad olur. Bu manada Cihad barışı da kapsar. ‘İslam da saldırı savaşı yoktur’ diyorlar, yanılıyorlar. Asr-ı Saadet’te ve daha sonra saldırı savaşı yok demek bir kompleksin veya bilgi eksikliğinin ifadesidir. İslam ulusal bir din olmadığı ve tüm dünyaya seslendiği için saldırı savaşı da vardır. Cihad;çalışmak, cehd etmek, güç işleri yapmak, ağır taşı kaldırmak demektir. Seyyid Kutub cihadın İslam’ı hakim kılma işi olduğunu söyler.”

* Prof. Dr. Said Şimşek :

Bir Müfessir Olarak Seyyid Kutub

Seyyid Kutub’un hayatını; sanatçı, mütefekkir ve dava adamı olarak üç devreye ayırarak incelemenin mümkün olabileceğini belirten Şimşek şunları söyledi : “ Seyyid kutub, toplumun durumunu değiştirmek için tıpkı sahabe döneminde olduğu gibi Kur’an’ın bilgilenmek için değil, anlamak ve yaşamak için okunması gerektiğini görmüştü. Kur’an’ı hayatımıza geçirmemiz ve hareketin içine sokmamız gerekir. Sahabe, yedi yaşından anlayamayacakları için Kur’an ezberletmezdi. Oysa şimdi tilavet anlamın önüne geçmiştir. Arapça bilmiyorsak meallere başvurmalı, gerekirse bir değil on meal okumalıyız,tefsirlerden faydalanmalıyız.”

* Prof. Dr. Ahmet Önkal :

Seyyid Kutub’un Rasulullah’ın Davet Metoduna Yaklaşımı

“ Nebevi metod ile tebliğ yapılan insanların Ashab-ı Kiram gibi Kur’an merkezli bir eğitimden geçirilmeleri gerekir. ‘Kur’an anlaşılmaz bir kitaptır’dan bugünlere gelindi. Ama bu da yeterli değildir. Kur’an rehber olmalı hayatımızın içine girmelidir.”

* Prof. Dr. Ahmet Ağırakça :

Seyyid Kutub’un Tarih Anlayışı

Seyyid Kutub’un Materyalizm ve Sosyalizm’in bu yüzyıl sona ermeden tarih sahnesinden çekileceğini söylediğine dikkat çeken Ahmet Ağırakça, Akidede birlik sağlanmadan emperyalizme karşı konulamayacağının altını çizdi. Ayrıca eski kaynakların insaflı ve ölçülü bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.

* Ömer Küçükağa :

Seyyid Kutub’a Karşı Olanlar Ve O’na Yapılan İftiralara Cevaplar

“ Seyyid Kutub’un da bir beşer olarak eleştirisinin yapılması gerekliliğine inanılmasının aynı zamanda onun anlaşıldığına da işaret etmiştir. Seyyid Kutub’a yapılan eleştiriler ciddi ve gayri ciddi olarak eleştirilmelidir.”diyen Küçükağa ciddi eleştirileri şöyle sıraladı :

– Nass’lara karşı çok esnekti,

– Fıkhı küçümserdi,

 – İçtihadı Felsefeye benzetti,

– Ümmeti harici bir mantıkla tekfir etti,

– Kelamı küçümsedi,

 – Müslümanları hayattan kopardı ve asosyal bir hale getirdi,

– Hz.Osman için çok yakışıksız şeyler söyledi.

Ömer Küçükağa genel olarak eleştirilere şöyle cevap verdi : “Fıkıh Allah’ın dinine teslim olmuş bir toplumda anlam kazanır. İnsanlara durumlarını söylememek ve onların bu hal ölmelerine göz yummak asıl yanlış olan tavırdır. İslam’da Sosyal Adalet’in ilk baskısında yer alan Hz.Osman ile ilgili ifadeleri 1964’deki baskısında çıkartmıştır.” Konuşmacı ciddi olmayan eleştirilerin hakikat yayınlarından çıkan faideli bilgiler’de yapıldığını belirtti.

Sempozyumda Beşir Eryarsoy bir Seyyid Kutub enstitüsünün kurulmasının faydalı olacağına inandığını belirterek, yöneticilere ya İslam’ı tamamen almaları ya da tamamen bırakmaları çağrısında bulunmuştur. (8)

Mücadelesini Sürdüreceğimiz Düşünür :

Gelenekler arasında sıkışmış İslam’ı vahyin rehberliğiyle 20. yüzyıl insanlarına sunan Şehid Seyyid Kutub, Filistin, Afganistan, Mısır, Sudan, Cezayir, Tunus, Türkiye, İran, Filipinler… Ve daha bir çok ülkedeki İslami uyanışın kıvılcımını ateşlemiş ve Hasan el Benna mektebiyle birlikte çağımızın cihad hareketlerini derinden etkilemiştir.

Uluslararası şirk uygarlığıyla mücadelenin Kelime’i Tevhid’e iman etmenin vazgeçilmez bir şartı olduğunu Şehid Seyyid Kutub’tan ve onun mektebinden öğrendik.

Şehadetinin 35. yılında Seyyid Kutub’a Allah’tan rahmet diler, çizdiği net islami anlayışın takipçileri olarak sıramızı beklediğimizi ve hiçbir zaman sözümüzden geri dönmeyeceğimizi bildiririm.

 

“Mü’minlerden, Allah’a verdiği söze bağlı kalan öyle erler var ki, onlardan bir kısmı bu uğurda canını vermiştir. Bir kısmı ise verdikleri sözü hiç değiştirmeden bunu beklemektedirler.” (Ahzab 33/23)

 

D i p n o t l a r :

1- genç Yıl:1991 Sayı:9

2- Yoldaki İşaretler Seyyid Kutub Arslan yayınları

3- İslam Düşüncesi Seyyid kutub Dünya yayınları

4- İslam’da Sosyal Adalet Seyyid Kutub Arslan yayınları

5-İslam-Kapitalizm Çatışması Seyyid Kutub Arslan yayınları

6-İslami Etüdler Seyyid Kutub Arslan yayınları

7-İslami Etüdler Seyyid Kutub Hilal yayınları

8- hak söz Yıl:1997 Sayı:70 (İrfan Vakfı Seyyid Kutub sempozyumu)


Comments are closed.