Ara
31
Gönderen: admin, Düşünce, Aralık-31-2011

İslam kardeşliğinin önündeki engelleri, Müslüman kardeşlik bağını zedeleyen unsurları konuşmadan önce şu suali sormamız gerekiyor. Hangi İslam, hangi Müslüman?

Belki ilk başta tuhaf gelecek olan bu sorunun cevabı verilmeden, sonra ki adıma geçilmesi mümkün değildir.

Neden tuhaf gelecek, çünkü İslam tektir, doğru tektir. Bu dinin kaynakları Kur’an ve O’nun hayat bulmuş hali olan sünnet elimizdedir. Birden fazla İslam mı var ki böyle konuşuyorsun diyenler çıkabilir.

Evet İslam dini tektir. Ama onu kaynaklarından kopartarak, bu dinin hükümlerini belirleyen Kuran ve sünnetten kopartarak gerçekleştirilen muharref yorumlar çoktur. Hayata Allah(c.c.)’ın bakmamızı istediği yerden bakmayı reddettiği halde Müslüman olduğunu beyan edenler çoktur.

Bu dini kaynaklarından öğrenebilme endişesi taşımadan, iddia etmiş olduğu Müslüman kimliğinin neyi gerektirdiğini lütfedip araştırmayanlar, büyük bir kolaycılıkla, kendilerine sunulan ve işine gelir bir şekilde sunulan bu muharref yorumların, çekici ve süslü yorumların peşinden gitmişlerdir. Ve adeta spastik Müslüman tiplerini oluşturmuşlardır.

Kelle hesabına göre bir buçuk milyar olarak tanımlanan ama içlerinde akide bağımın olmadığı, isimleri Hans ve Mary olanlardan hiçbir farkı olmayan bu kişilerle, sadece bir kimlik kartında yazan gerekçelerden dolayı kardeşlik hukuku meselesini gündeme getirmemiz beklenmemelidir.

Bu sayının içinde yer alanların bir kısmının da işlediği uyuşturucu kaçakçılığı, çocuk ve kadın tüccarlığı, tavuk gibi adam öldürmek ve topraklarını yabancılara peşkeş çekmek gibi olumsuz davranışları, kardeşlik hukukuna zarar veren davranışlar içerisinde değerlendirmek hikmetsiz bir bakış olur. Bu konular  tevhid ve şirk toplumunun özellikleri içerisinde açıklanırsa bir anlam kazanır. Tevhid toplumunun özellikleri, şirk ve cahiliye toplumunun özellikleri…

Sınırları daraltarak, yüzde doksan dokuzu Müslüman olarak tanımlanan bu coğrafyada yaşayan insanlara baktığımızda da durum bundan farklı değildir. Bu topraklarda, her alanı kuşatmış olan ki hakim sistemin sebep olduğu çarpıklıkları mı anlayacağız Müslüman kardeşlik bağını zedeleyen davranışlar derken…

Çek-senet mafyası, hırsızlık ve gasp eğilimi, vakit ve kalpleri meşgul eden T.V., birbirlerini döner bıçakları ile kesebilecek kadar takım tutma fanatizmi, müstehcen yayınlar ve rahatça ulaşılan fuhuş ve zina evleri; evet bu olumsuzluklar halkı %99’unun Müslüman olduğu iddia edilen bir ülkede gerçekleşiyorsa, bu ifsada meyledenler yine bu oranın içinde ki fertlerse bu kimlik kartı hesabında bir yanlışlık var demektir.

Böyle bir tablo karşısında bizim konuşmamız gereken, İslam kardeşlik hukukuna zarar veren davranışlar değil, sahih din anlayışına olan ihtiyacın önemi olmalıdır. Doğumu ile ölümü arasında ki zaman diliminde neden yaratıldığının şuuruna varamayan, kulluk görevlerinin farkına varamadan ölen milyonlarca nüfusun heba olan hayatları olmalıdır konuşulması gereken. Bugün çatışma ve kargaşa olarak görülen sorunların temelinde işte bu yatmaktadır. Allah’a ve bizler için belirlediği hayat tarzına tam teslim olamamak, iddia edilen Müslüman kimliğinin neyi gerektirdiğinin sıkıntısı ve derdini taşımamaktır.

Eğer bugün bir buçuk milyar nüfustan söz ediliyorsa, ve bu sayı yeryüzünde tevhid nizamının egemenliğine sebep olamıyorsa, yapılması gereken hesabın kelle hesabı olmayacağı anlaşılmalıdır. İçerisinde yaşadığımız şu topraklarda % 99 ‘u Müslümana tekabül eden sayı İslam toplumu olarak tanımlanamıyorsa, yapılması gereken hesabın kimlik kartı hesabı olamayacağı aşikardır.

İslam dairesine girerken söylenen sözün, kelime-i tevhidin anlamını sindirmiş, hayatın ve ölümün sadece Allah için olması gerektiğine iman etmiş, Allah ve Rasulü bir konuda bir hüküm verdi mi, başka bir hükme asla meyletmeden onlara sımsıkı  sarılan fertler olan Müslümanların, kendi aralarında ki ayrılıklar ve sorunları kastetmekteyiz, kardeşlik hukukuna zarar veren davranışlar derken.

Ashab-ı Kiram Kur’an’ın kedilerine, içlerinde bulundukları topluluğa Allah(c.c.)’ın ne buyurduğunu, kendisinin ve toplumun yaşadığı hayat hakkında ne dediğini öğrenmek için yaklaşıyorlardı. Savaş alanında emri uygulamak için bekleyen bir asker gibi, Allah(c.c.)’ın vahyini duyar duymaz, amel etmek için hemen alırlardı. Çünkü Kur’an, amel etmek niyetiyle bilgilenmek isteyenlere kendini açıyordu. Kur’an insan hayatında ki cahiliye davranışlarını terk ettiriyordu. Kur’an bizden ne yapmamız gerektiğini istiyordu. İşte o ilk öncü nesil böyle yaklaştı Kur’ana, ve tarihe asrı saadet olarak geçen örnek bir nesli oluşturdular. Onların gıpta ile baktığımız kardeşlik ilişkilerinin altında bu yatıyordu. Tam teslimiyet, yakin bir iman ve sonuna kadar fedakarlık.

Bir de, İslami söylem ve hedeflerle yola çıkmış kişi ve yapılar arasında ki sorunları sıkça dile getiririz. Neden Müslümanlar ayrı, ayrı, neden bölünmüşüz gibi suallerle çokça muhatap oluruz. Bunu da, sahih din anlayışına sahip olunmaması olarak tanımlamak gerekir. Çıkar, menfaat, rant, sahip olunan imkanların kaybedilmesi, dinin öz mesajına ilişkin anlam kaydırmaları ve kavram kargaşalarını peşinden getirmiştir.

Bugün lat, menat ve uzza’nın önünde tazimde bulunan, hübelin yasalarına bağlı kalacağına yemin edenler ile, arkasını dönüp göz kırparak “şişt ben de sendenim çaktırma” dediği için bir arada olmam beklenebilir mi?

Yasir ailesini, Sümeyyeleri katleden ebu cehiller ile, ebu lehebler ile, diplomasi adıyla gülücüklü fotoğraflar çektirenler, onların kanlı ellerini sıkanlar ile mi beraber olacağım.

Allah(c.c.)’ın açık bir emri olan tesettürü, teferruat cümleleri ile ihlal edilmeye müsait hale getiren, ulusalcı söylemleri, ümmet anlayışının önüne geçen anlayışın sahipleri ile ayrı gözükmemden daha normal ne olabilir.

Veya dinin asıl kaynağından öğrenilmesini engelleyen, direkt insanlığa yapılan apaçık emir ve nasihatleri perdeleyenler, efsaneler, olağanüstü konular ve gaybi meseleleri dinin temeline oturtan söylem sahipleri ile, bu hal üzere ısrar ettikleri müddetçe ortak çalışma nasıl yapabilirim.

Müslüman mahallesini işgal etmiş haramiler mahallemizi yakıp yıkıyorken, komşularımızı öldürüyor, mahallenin kadınlarının namusuna el uzatıyorken, sırf mahalleye muhtar olabilmek için haramilerle kirli pazarlıklar yapan zilleti tercih eden fertlerle dost kalınması beklenebilir mi?  Top yekun tüm mahalleliyi örgütleyerek, haramileri oradan kovmak için kavga yaparken, savaşırken, haramilerin safında yer alan bu kirli kişilerin zarar görmesi neden kardeş çatışması olarak tanımlanıyor ki…

İslam kardeşliği, ortak hedefe ortak yöntemlerle ulaşmaya karar vermiş, gönlünü,  kulağını, gözünü Allah(c.c.)’a açmış, teslim olmuş, Mü’min olmuş kişiler arasında oluşturulur. Bugün yeryüzünün farklı coğrafyalarında yaşayan Müslümanlar, yitik ümmetin bir parçasıdır. Tek bir emir, idare çevresinde toplanılmış değildir. Tek ses ve yürek olamadığımız vakıadır.

Bunun aşılabilmesi için, ana hedef ve o hedefe götüren yöntemde ittifak aranması gerekir. Hak bir yönteme, batıl araçlarla gidilemez. Vahyin referans alınacağı bir topluma, vahye aykırı araçlarla gidemeyiz. İşte özellikle günümüz de bunun sorgulanası gerekmektedir.

Gelin imanlarımızı ve yola çıkış sebeplerimizi gözden geçirelim. Ne adına, neye ulaşabilmek için yola çıktık. Yayınladığımız gazetelerimiz, dergilerimiz, bastığımız kitaplar, paneller, konferanslar, dernekler, vakıflar ve tüm faaliyetlerimiz ne için… Hükmü Allah’a ait kılma konusunda ki sözlerimizde kararlı mıyız? Allah ve Rasulünün çizdiği hayat sınırlarını tek ve öncelikli olarak kabul etme konusunda ki samimiyetimiz nedir? Tavizsiz, ilkeli bir islami duruşu ne pahasına olursa olsun sağlamaya hazır mıyız? Allah(c.c.)’ın sevmemizi istediğini sevmeye, sevgi besleyemeyeceğimiz olanları sevmemeye razı mıyız? İslam dışı olanları Veli ve vekil tayin etmeme hassasiyetimiz halen diri mi? İşte bugün halının altına süpürerek yüzleşmekten korktuğumuz bu gerçekler, Müslümanlar arasında yaşanan anlaşmazlıkların ana sebebidir.

Asgari olarak, yola çıkış amacında ortak cevapları veriyorsak, bu kutlu amaca ulaşabilmek için yine kutlu yöntemleri kullanma noktasında hassassak, o zaman kardeşçe,  beraberce, omuz omuza güzel işler yapabiliriz demektir.

Emperyalistlerin küresel haçlı ittifakını kurduğu şu dönemde, Müslümanların küresel iman ittifakını gündeme taşımaları gerekir.

Evet bugün her zamankinden daha fazla muhtacız,  Küresel Tevhid ve Adalet ittifakına…


Comments are closed.