Tem
03
Gönderen: admin, Makale, Temmuz-3-2015

Ramazan ayının girmesiyle beraber Doğu Türkistan’dan haberler hızla artmaya başladı. Müslüman Uygur Türklerinin Çin yönetimi tarafından baskı altına alındığı, bazı evlere ve bölgelere baskınlar yapılarak birçok Uygur Türkünün öldürüldüğü öne sürülüyor.

Son olaylarda 18 kişinin katledildiği bilgisinin doğru olmadığı, 100’e yakın Uygur Türkünün öldürüldüğü yönünde iddiayı Doğu Türkistanlılar Derneği Genel Başkanı Seyit Tümtürk’ün beyanatından okuduk.

Bu haberlerin peşinden hemen eylemlilik içerisinde bulunan, bu konuda hazırlık yapan örgütler olmakla beraber, haberlerin abartılarak bu dönemde gündeme getirilmesinin planlı olduğunu söyleyip eleştirel yaklaşanlar da az değil.

Önce şunu söyleyelim; kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın, Doğu Türkistan’da 70 yılı aşkındır yaşanmakta olan bir zulüm var ve bu gerçeği hiçbir şey değiştiremez.

Doğu Türkistan halkının mücadelesi sonucu, 1933 yılında Kaşgar’da kurulan Doğu Türkistan İslam Cumhuriyetinin komünist Çin kuvvetleri ve Stalin’in ortak hamlesi ile ortadan kaldırılmasıyla acılar başladı bölge insanı için… 1949 yılında komünist Rus idaresinin askeri yardımları ile kaderi Çin yönetimine terk edildiği günden beri de etnik asimilasyonla karşı karşıya…

Öyle ki, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana katledilen Uygur Türklerinin sayısı 35 milyon gibi inanılmaz bir rakama ulaşmış durumda…

Peki, dinî ve kültürel köklerinden kopartılmak istenen ve gözlerini açtığı andan itibaren “Sincanlı” olduğuna inandırılmaya çalışılan, adeta bir açık hava hapishanesi haline getirilen Doğu Türkistan’da neler mi yaşanıyor?

Çin Halk Cumhuriyeti, bölgeyi ‘Sincan’ yani kazanılmış topraklar olarak adlandırdığı tarihten bu yana Müslüman Uygur Türkleri daha doğmadan yasaklarla karşılaşıyor; eğer devlet tarafından ‘fazlalık’ olarak addedilirlerse annelerinin karınlarından zorla çıkartılıp öldürülüyor.

Ayrıca, Doğu Türkistan’da Uygur nüfusunu azaltarak bölgeyi Çinlileştirmek için yoğun çalışma yürütülüyor. Bu bağlamda Doğu Türkistan’da yaşayan Uygurlar, özellikle genç kızlar zoraki olarak vatanlarından koparılıp Çin’in iç eyaletlerine çalışmaya gönderiliyor. Çinli patronlara teslim edilen genç Uygurlar ağır derecede aşağılanarak, ucuz işçi olarak kullanılıyor.

İbadet olarak vasıflandırılabilecek çoğu şey yasak. Hükümet, bölgedeki Müslüman nüfusun dinî haklarına getirdiği kısıtlamaları artırarak Ramazan ayında devlet kademelerinde ve bütün eğitim kurumlarında oruç tutmayı yasaklıyor. Dini tebliğde bulunan âlimler yıkıcı olarak görülerek tutuklanıyor.

Devlet memurlarının, işçilerin ve öğrencilerin ibadet yerlerine gitmeleri ve ibadetle meşgul olmaları da yasak… İbadet yaptığı tespit edilen kişiler işten ve okuldan atılıyor. Ayrıca bu kişiler için keyfi gözaltı ve para cezaları uygulanıyor.

Camilerde dinî değerler değil, devlet yasaları tebliğ ediliyor. Evlerinde dinî kitap bulunanların kitaplarına el konulduğu gibi evinde dinî kitap bulundurmak bir suç unsuru olarak görülüyor. Bu tür kişilere para cezasından hapis cezasına varan birtakım cezalar veriliyor.

Polisler Uygurları keyfi olarak arayıp sorguya çekebiliyor. Devlet, istediği zaman istediği kimseyi tutuklayıp, istediği şekilde cezalandırabiliyor. Tutukluların içler acısı haldeki çocuklarına ve ailelerine yardım etmek dahi Çin kanunlarına göre suç sayılmakta…

Seyahat önünde de ciddi engeller bulunuyor. Bazen bir köyden diğerine giderken dahi yerel güvenlik kurumlarından belge almak gerekmekte… Reşit bir insanın bile yurt dışına çıkmak için pasaport alabilmesi neredeyse imkânsız kılınmış…

Doğu Türkistanlılar düşünce, ifade ve din hürriyeti alanlarında da tamamıyla kuşatılmış durumda. Örgütlenme, toplanma, azınlık hakları dışında, eğitim, çalışma, mülkiyet gibi haklardan da mahrum haldeler.

Yani, Doğu Türkistan’da yaşananlar görmek isteyenler için açık ve net. 70 yıla yakındır Türkistanlı Müslümanlar birer Çinli gibi inanıp yaşamaları için baskı görüyor, zindanlarla karşılaşıyor ve öldürülüyorlar… Buna karşı duyarlı olmak da her Müslümanın, her insanın sorumluluğu…

Ancak, eğer son günlerdeki gibi eğer Facebook ve Twitter üzerinden çok önce olan görüntüleri şimdi olmuş gibi gösterirseniz, farklı bir kareye ait fotoların altına alakasız bir yorum yazarsanız Müslüman Uygur Türkü kardeşlerimize iyilik yapıyor olmazsınız. Haklı davalarına zarar verirsiniz. Çünkü inandırıcılık kaybolduğunda davanızı savunamazsınız.

Bizlerin Doğu Türkistan’ı, Filistin’i, Kafkasya’yı konuşmak için illa katliam foto ve videolarına ihtiyacımız yoktur. Bir hadise beklemeye de gerek yoktur. Zaten mevcut olan yaşanmışlıklar bu bölgelerimiz için çokça konuşmamız için yetmektedir.

Başka deliller için zorlananlar, meşhur ‘algı operasyonu’ suçlamalarına, ABD Çin arasındaki psikolojik harp oyunlarının maşası olma iddialarına ve bölgemizdeki gelişmelere karşı milliyetçilik duygularının yeşertilmesi okumalarına kapı aralamakta olduklarını bilmelidirler.


Comments are closed.