Şub
15
Gönderen: admin, Araştırma, Şubat-15-2007

Giriş :

 Allah(c.c.)’ın selamı, pek çok ilmi çalışmalar içerisinde yer alarak, sıradan, edilgen insan sınıflarından olmayı reddedenlerin üzerine olsun.  Çünkü onlar, akranları cazip ve çekici pek çok dünyevi davet ile meşgulken, bunları ellerinin tersi ile iterek Allah(c.c.)’ın rızasını ilim halkalarında aramayı seçmiş muttakilerdir. Bu yazıyı, ilim tahsil edebilmek için evlerini, ailelerini terk etmiş, doğru bilgiye ulaşabilmek için hicret eden muhacirlere ithaf ediyorum. Rabbim bu değerli niyetlerini kabul etsin, zihinlerini açsın, basiret ve derin kavrayış nasip etsin.

İlim Farzdır :

İslâm, okumaya ve ilim elde etmeye büyük önem vermiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’e inen ilk vahiyde okumaktan, kalemden, eğitim ve öğretimden bahsedilir. (bkz. 96/Alak 1-5)

Hz. Muhammed(s.a.v.), “İlim tahsil etmek, her Müslüman erkek ve kadına farzdır.”  buyurmaktadır. (1)  İlim olmadan ideal anlamda Müslüman olmak mümkün değildir. Her müslümanın kulluk görevlerini yerine getirecek, helâl ile haramı, hak ile bâtılı ayırt edecek kadar bilgi sahibi olması farzdır.

Kendisinden önceki dönemin adını “câhiliyye dönemi” (2) olarak açıklayan İslâm inancı, câhilliği temelinden reddetmiş, kendi çizgisinde yürüyen insanları bilgilendirmiş, bununla yetinmeyip insanlara öncelikle ilim tahsilini emretmiştir. Cehalete alternatif olarak gelen bir dinin mensupları câhil olamazlar.

İmana ulaşmak, kulluğun gereklerini yerine getirerek Allah(c.c.)’ın rızasını kazanabilmek için, bize bunu sağlayacak bilgiye ulaşmalı, bu bilgiyi amele dökmeli ve bundan diğer insanlarında istifade edebilesi için davet etmeliyiz.

İlim Nedir ?

Kur’an’da kendi başına 105, o kökten gelen kelimelerle birlikte 859 kez kullanılan İlim, Kur’an’da en çok kullanılan kavramlardandır. Ayrıca, Hz.Muhammed(s.a.v.)’in önemine binaen söylediği sözler, ilmin mahiyetini öğrenmeyi, gerekliliği ve önemi hakkında tefekkür etmeyi zorunlu kılmaktadır.

Sözlük anlamıyla ilim, “mutlak olarak bilmek, bir şeyin şuurda hâsıl olması, sağlam olarak bilmek, kesin olarak bilmek, deneyerek bilmek, bir şeyin gerçeğini bilmek” manalarına gelmektedir. (3) İslam alimlerinin çoğuna göre ilim: “Bir şeyin hakikatini idrak etmek” ve “mâlum olanın, olduğu hal üzere bilinmesidir.” Bu anlayışa göre, yanlış malumata ilim (bilgi) denilemez.

İlim, insanın vahy, akıl ve duyu organları aracılığıyla elde ettiği kesin bilgilere denir. İlim, âhiret yolunu dosdoğru gösteren (kılavuzluk yapan) bilgiler topluluğudur. Şerif Cürcânî’ye göre ilim: “Gerçeğe ve vâkıaya uygun düşen inanç, bilgi ve kanaattir. Bir şeyi olduğu gibi idrâk etmektir. İlim, bilinenden gizlilik ve kapalılığın kalkmasıdır”. (4) Râgıb, Müfredât’ında şu tanımı yapar: “İlim, amelî-dinî yükümlülüklere vukuftur ki, ancak bunların yerine getirilmesi ile tam olur.” (5) İlmin zıddı, cehalet (cahillik, bilgisizlik ve yanlış bilgi)dir.

Kur’an İlmin Kaynağıdır, Dayanağıdır :

Tanımlarda görüldüğü gibi ilim, bir şeyin hakikatini, eşyayı olduğu hal üzere bilmektir. Allah(c.c.)’a kulluk yapabilmek üzere yaratılan insanoğlunun, yaratıcıyı, yaratıldığı alemi, diğer yaratılanları, olduğu gibi, doğru bir şekilde tanımlayabilmek ve tasdik edebilmek için bilgiye ihtiyacı vardır. İnsan ile Allah(c.c.), insan ile kainat, insan ile insan ilişkisini doğru belirleyebilmek, ilmin kaynağı meselesini gündeme getirmektedir.

Allah(c.c.)’ı tanımak ve O’na karşı sorumluluklarımızı öğrenebilmenin temel kaynağı Vahy’dir. Yaratılan eşyayı ve mahlukatı doğru tanıtan ve onlarla ilişki sınırlarını koyan da vahy’dir. Bu sebeple insanoğlu, kendisi gibi yaratılmış olanın heva ve heveslerine, kuru akli çıkarımlarına dayanan bilgiye itibar etmemeli, bunun peşinden gitmemelidir. Çünkü bu bilgi doğru bilgi, yani ilim değildir. 

“Şüphesiz ki Biz onlara iman edecek bir kavme hidayet ve rahmet düsturu olması için, tam bir ilim ile fasıl fasıl ayırt ettiğimiz bir Kitap gönderdik.” (7/A’râf, 52)

Kur’an-ı Kerim’de ilim, en sık kullanılan anlamıyla, ilâhî vahiyden kaynaklanan, yani bizzat Allah’ın verdiği bilgidir. (6)  İlim, Allah’tan olduğuna göre, İslam’ın tamamı ilimdir. Âlim de gerçek anlamıyla müslümandır.

Burada ilim, Allah’a, tam manasıyla tek gerçek olan hakka, hakikate dayandığı için mutlak ve objektif bir geçerliliğe sahiptir. Vahiyle özdeşleşen anlamıyla ilim, kesin bilgi demektir.

Onun için; ilmi, yani hakka, hakikate dayanan ilâhî nur olan Allah’ın verdiği bilgiyi kabullenmeyen insana, profesör bile olsa cahil denir.

“Onlar, cahiliye dönemi hükmünü mü arıyorlar? İyici bilen bir toplum için Allah’tan daha iyi hüküm veren kim vardır?” (5/Maide50)

Görüldüğü gibi insanların insanlar için belirlediği, Allah(c.c.)’a dayanmayan hükümler cahiliye hükmüdür. Bu hüküm ve hükme dayanan bilgi ilim değildir. Vahye dayanmadan yapılan fikir ve tartışmalar ilmi olarak tanımlanamaz. Ve bu bilgi, yol gösterici olamadığı gibi, aydınlıktan karanlıklara sevk eder.

“Allah’ın göklerde ve yerdekileri hizmetinize sunduğunu görmüyor musunuz? Size açık ve gizli nimetlerini bolca vermiştir. Ama insanlardan bazı kimseler ilme dayanmadan, yol gösterici ve aydınlatıcı kitabı olmadan Allah hakkında tartışıp dururlar.” (31/Lokman 20)

Başöğretmenler Peygamberlerdir:

“Nitekim size, kendi içinizden ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten ve bilmediğiniz şeyleri de belleten bir elçi gönderdik.”  (2/Bakara 151)

Allah(c.c.) yarattığı kulları ile bilgi iletişimini, seçtiği elçileri vasıtası ile gerçekleştirir. Bu peygamberler kavimleri içerisinde tanınan, sevilen ve güvenilen kişilerdir. Allah(c.c.)’dan aldıkları vahyi insanlara tebliğ etmekle beraber o bilginin nasıl pratike edileceğini yaşayarak gösterirler. Onlar ümmetin başöğretmenleridirler.

Bu elçilerden son nebi ve son resul olan Hz. Muhammed(s.a.v.), ayaklı bir Kur’an’dı. Hz. Peygamber(s.a.v.)’in hayatını öğrenmek ve sünnetini takip etmekle, ilme ulaştıran en önemli basamağa adım atmış oluruz. Çünkü Rabbimizin beyan ettiği gibi elçiler, kitabı, hikmeti ve bilmediklerimizi öğreten öğretmenlerdir. (7)

İlk Nazil Olan Ayetler İlme Sevk Edicidir :

“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir alakadan yarattı. Oku! İnsana kalemle yazı yazmayı öğretip ona bilmediklerini öğreten Rabbin sonsuz lütuf sahibidir.” (96/Alak, 1-5)

“Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun.” (68/Kalem 1)

 Hz.Peygamber(s.a.v.)’e ilk inen ayetler okumak, bilmek ve kalem üzere vurgu yapmaktadır. Alak suresinde, hayatı Rabbin adıyla yani bismillah diyerek okumaya vurgu vardır. İlmin kaynağı Allah(c.c.)’dır(8) ve bizler O’nun bildirdiği kadarını bilmekteyiz. Bundan dolayı hayatı,çevremizi ve tüm mahlukatı nasıl okumamız ve yorumlamamız gerektiğinin adresi biz insanlara gösterilmektedir: “Rabbimiz Allah(c.c.)”…

 Hakir bir yaratılıştan sonra mahlukatın en yüksek seviyesine çıkan insanoğlu haddini bilmeli, sahip olduğu zerre bilgiden dolayı kendini müstağni görmemeli, hamd ve şükür içerisinde ilmi kuşatan Rabbini tesbih etmelidir. 

İlim Sahibi Olmak Neden Önemlidir ?

İlmin ve alimin değerini anlayabilmek için önce Hz. Peygamber(s.a.v.)’in ilme teşvik edici sözlerine bakmamız gerekir.

“Kim ilim tahsil etmek için (evinden veya yerleşim yerinden) çıkarsa, geri dönünceye kadar o kişi Allah yolundadır.” (9)

“Ey Ebu Zer, sabahleyin evinden çıkıp Kur’an’dan bir ayet öğrenmen senin için yüz rekât nafile namaz kılmandan daha hayırlıdır. Yine sabahleyin evinden çıkıp mükellefin ameliyle ilgili olan veya olmayan ilimden bir bâbı öğrenmen (senin için) bin rekât nafile namazdan daha hayırlıdır.” (10) 

“İnsan öldüğü vakit bütün amelleri ondan kesilir. Yalnız üç şeyden dolayı kesilmez; sadaka-i câriyeden, faydalanılan ilimden ve kendisine dua eden salih evlâttan kesilmez.” (11) 

Hz. Abdullah bin Amr (r.a.) anlatıyor: “Rasülullah (s.a.s.), bir gün odalarının birisinden çıkıp mescide girdi. Bu esnada iki halka (şeklinde oturmuş iki grup) ile karşılaştı. Bunlardan bir halka Kur’an okuyor ve Allah’a dua ediyordu. Diğer halka da ilim öğreniyor ve öğretiyorlardı. Bunun üzerin Peygamber (s.a.s.): “(Bunların) hepsi hayır üzeredirler. Şunlar Kur’an okuyorlar ve Allah’a dua ediyorlar. Eğer Allah dilerse onlara (isteklerini) verir ve dilerse vermez. (Diğer cemaate işaretle) bunlar da (ilim) öğreniyorlar ve öğretiyorlar. Ben de ancak muallim/öğretici olarak gönderildim.” buyurdu ve hemen bunların yanına oturdular.” (12)

“Âlimler yeryüzünün kandilleri, peygamberlerin halifeleridir. Onlar, benim ve diğer peygamberlerin vârisleridir.” (13)

Görülüyor ki, dünya ve âhiret saadetinin anahtarı ilimdir. Geçerli bir iman ve o imanın sevk ettiği ameller dünya hayatı ve ahiret saadeti için gerekli olduğundan, bunları öğrenebilmek için ilme muhtacız. “Bilgi, iman ve amel” üçgeninde iman ve amele götüren ilk basamak olduğundan, doğru bilgi, yani ilim farzdır. 

* Cahiliyeden sıyrılıp imana ulaşabilmek için ilim önemlidir :

 Neden varız, neye,niçin ve nasıl inanmamız gerekiyor? İşte tüm bu soruların doğru cevabına ulaşabilmek için ilme yönelmeliyiz. Allah(c.c.)’ı kendi sıfatları ile tanımak, yaratılış gayemizi ve kulluk sorumluluklarımızı tespit edebilmek için ilme yönelmeliyiz. Beşeri kaynaklı fikir safsatalarının ağına yakalanmamak, cahiliye çukuruna düşmemek için ilme yönelmeliyiz.

Cennetin anahtarı olan Kelime-i Tevhidi idrak ve tasdik edebilmek için ilme yönelmeliyiz. Ölümü, ahireti, melekleri, cenneti ve cehennemi anlayabilmek için ilme yönelmeliyiz. Kainatı, tabiatı, geceyi, gündüzü, yağmuru, güneşi, ağacı, böceği,hayvanı,insanı,ruhu,bedeni… doğru tanımlayabilmek için ilme yönelmeliyiz. Şu alemde haddimizi bilmek için ilme yönelmeliyiz.

* Sakınarak(muttaki), istikamet üzere yaşayabilmek için ilim önemlidir :  

Kur’an zihinde dondurulmuş ölü bilgiler istemiyor. Bilgi kırıntılarının ilim olabilmesi için, güncelleştirilmesi, özümsenmesi, benimsenip hayata geçmesi gerekmektedir. Kur’an’da müşriklerin “yağmuru kim yağdırıyor, gökleri ve yeri yaratan kimdir”, sorularına “Allah” diye cevap verdikleri ifade edilir. Demek ki gökleri ve yeri Allah’ın yarattığını biliyorlardı. Fakat bu bilginin onlar için pratikte hiçbir faydası yoktu. Yaratıcıyı kabul etmenin ilim ve iman olması için gereken işlem yoktu. Bu nedenle Kur’an, o bilgiye değer vermiyor ve sahiplerini “cahiller”, “bilmeyenler” olarak tanıtıyor.

Muhammed Kutub bu konuda şunları söyler: “Zihinde kalan, aksiyon haline gelmeyen, donuk, ölü fikirlerin İslâm nazarında hiç kıymeti yoktur. İslâm’ın ve Kur’an’ın istediği ilim, kalpten kalbe geçen, vicdanları harekete geçiren, pratiğe dönük faydalı bilgidir.” (14)

Kur’an’da gereği yerine getirilmemiş bilgiye sahip olmayı, kitap taşıyan merkeplerle bir tutmaktadır. Yüzlerce cilt kitapla meşgul  ama içindekiler yaşama müdahale etmiyor, bir yöne yönlendirmiyor.

“Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu (içindeki derin anlamları, hikmet ve hükümleriyle gereği gibi) yüklenmemiş olanların durumu, koskoca kitap yükü taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlayan kavmin durumu ne kötüdür. Allah, zalim bir kavmi hidayete erdirmez.”(62/Cuma 5)

Bizler, inandıklarımız doğrultusunda yaşayabilmek için, imanımızı belirleyen ilme başvurmamız gerekmektedir.

Allah(c.c.)’ın razı olacağı şekilde yaşamak, O’ndan gereği gibi sakınabilmek için ilme yönelmeliyiz. Allah(c.c.)’ın sınırlarını zorlamamak, haram ve helal hudutlarına riayet edebilmek için ilme yönelmeliyiz.

İmanımızı zirvede tutacak salih amelleri öğrenebilmek için ilme yönelmeliyiz. Namazı, infakı, cihadı şiar edinmek için ilme yönelmeliyiz. Bireyi, aileyi, toplumu ve devleti doğru idare edebilmek için ilme yönelmeliyiz.

* Uyarmak, sakındırmak, müdahale etmek için ilim önemlidir :

Bizleri imana ve salih amele götüren ilmin dışında, topumu uyarma ve sakındırma sorumluluğumuzu gerçekleştirebilmek içinde ilme ihtiyacımız vardır. Kurtuluşa eren, hayırlı ümmet sınıfının içerisinde yer alanların, yeryüzünde iyiliği emrederek, kötülükten sakındıranlar olduğu unutulmamalıdır. (15)

“Onlardan birçoğunun günah, düşmanlık ve haram yemede yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne kadar kötüdür! Din adamları ve âlimleri onları, günah olan sözleri söylemekten ve haram yemekten menetselerdi ya! İşledikleri (fiiller) ne kötüdür!” (5 Maide 62-63)

Münkerin işlenmesine seyirci kalınmaması gerekir. Çünkü münkerin işlenmesine karşı çıkmamak, yalnızca onu işleyenleri etkilemez, işlenmesine engel olmayanlara da, kısacası bütün topluma uzanır.

Kur’an’ın temel gayesi, yeryüzünde ahlaki bir toplum oluşturarak, bu toplum vasıtasıyla insanlığın temel değerlerini korumaktır. İyiliği emretmek ve kötülükten nehy etmek de bunun sağlanması için yapılması gereken bir görevdir. Bunu geçekleştirebilmek için marufu ve münkeri tanımlayacak ilme ihtiyacımız vardır.

Aile fertlerinin, evlatlarımızın eğitimi için ilme yönelmeliyiz. Çevremizde ki insanların imana, islama ulaşabilmeleri için ilme yönelmeliyiz. Yeryüzünü hak, adalet ve tevhid harcı ile imar edebilmek için, ilme yönelmeliyiz.

Allah(c.c.)’ın bizlere verdiği halife vasfını (16) yerine getirebilmek için ilme yönelmeliyiz.

Yeryüzünde ki  zulüm ve haksız uygulamaların farkında olup müdahale edebilmek için ilme yönelmeliyiz.(17) Ve yine cahillerden haberdar olup onlardan yüz çevirebilmek için ilme yönelmeliyiz.

* Allah(c.c.)’ın rızasını kazanarak mükafatına nail olabilmek için ilim önemlidir :

“Ancak onlardan ilimde derinleşenler ile mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. Namazı dosdoğru kılanlar, zekatı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar; işte bunlar, Biz bunlara büyük bir ecir vereceğiz.”  (4/Nisa 162)

 Yaşamında iman,amel ve eylem bütünlüğünü yerine getirenler,mü’minler, alimler, Rabbimizin rızasını kazanacak ve cennetlerinde mükafatlandırılacaktır.

Sonuç :

İlim rehberdir; hedeflere onunla varılır. İlim ışıktır; karanlıklar onunla aydınlanır. İlim şifadır; bütün hastalıklar onunla tedavi edilir. Yeterli ilimden yoksun olan inançlar, hurâfelere boğulur. Sağlıklı ilimle beslenmeyen tutum ve tavırlar bir sarsıntıda yıkılıp giderler.  

İmam Şafinin bütün Kur’an’ın taşıdığı mesajı karşılardı diye bahsettiği Asr suresi esasında ilmin neden önemli ve gerekli olduğunu bizlere anlatmaktadır. Gerçek hüsran, ahirette sahipsiz kalmaksa, Allah(c.c.)’ın yüzlere bakmaması ise, cehennem ise, bizleri bu hüsrandan kurtaracak reçeteye ihtiyacımız vardır. İşte Asr suresinde bu kurtuluşun anahtarları verilmektedir. İman etmek, salih amel işlemek, hakkı tavsiye etmek ve sabrı tavsiye etmek. Tüm bu aşamaları kat etmek ilim gıdasıyla beslenmekten geçmektedir.

Hz. Ali(r.a.)’nin şu tavsiyeleri kulağımızda küpe olmalı, bizleri ilim konusunda tefekkür etmeye sevk etmelidir.

“Sana söyleyeceklerimi iyi belle. İlim maldan hayırlıdır. İlim seni korur; malı ise sen korursun. İlim amel edildikçe ve başkalarına verildikçe artar; mal ise harcandıkça eksilir. İlim âlime hayatında itibar kazandırır, ölümden sonra da hayırla anılmasına vesile olur; malın sağladığı yalancı itibar malla birlikte tümden kaybolur. Nice zenginler vardır ki hayatta iken ölüdürler; Âlimler ise dünya durdukça hayattadırlar.”

Dipnotlar :
(*) Kavram Tefsiri (ilim bahsi) Ahmed KALKAN
(1) (İbn Mâce, Mukkaddime17)
(2) “Onlar hala cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah’tan daha güzel olan 
      kimdir?” (5/Maide Suresi 50)
(3) İbn Manzur, Lisânu’l-Arap, cilt:10, İlm maddesi
(4) Kitabü’t-Tarifat, Seyyid Şerif Cürcani, Bahar Y. s. 156
(5) Râgıb, el-Müfredât, s. 193
(6) “Ve o(Kur’an), gerçekten kat’î bilginin ta kendisidir.” (69/Hakka51)
(7) “Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen,  
       kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur.     
       Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (3/Al-i İmran 164)
      “Eğer Allah’ın lütfu ve rahmeti senin üzerinde olmasaydı, onlardan bir grup seni saptırmaya çalışmıştı. Onlar,   
      kendilerinden başkasını saptıramazlar ve sana hiç bir şeyle zarar veremezler. Allah sana kitabı ve hikmeti indirmiş,  
     önceden bilmediklerini öğretmiştir. Allah’ın senin üzerindeki lütuf ve ihsanı çok büyüktür”. (4/Nisa 113)
(8) “Rabbim, ilimce herşeyi kuşatmıştır.” (6/En’âm, 80), “İlim, ancak Allah katındadır.” (46/Ahkaf, 28)
(9) (Tirmizî, İlm 2)
(10)  (İbn Mâce, Mukaddime, 16, hadis no: 219)
(11)  (Sahih-i Müslim, Vesâyâ 3, hadis no: 14 (1631); S. Tirmizî, Ahkâm, 36, Hadis no: 1393)
(12) (İbn Mâce, Mukaddime 17, hadis no: 229)
(13) (Keşfü’l-Hafâ, hadis no: 1751)
(14) Muhammed Kutub, İslâm’da Ferd ve Cemiyet, s. 305
(15) “Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa 
       erenler işte bunlardır.”  (3/Al-i İmran 104)
      “Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslam’a uygun) olanı emreder, münker olandan  
      sakındırır ve Allah’a iman edersiniz….” (3/Al-i İmran 110)
(16) Hani Rabbin, Meleklere: “Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti. Onlar da: “Biz seni  şükrünle 
        yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?” dediler. 
       (Allah:) “Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim” dedi Ve Adem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere 
      yöneltip: “Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin” dedi..  (2/Bakara 30,31)
 
(17) Eğer bir haksızlık ile karşılaşırsanız, elinizle değiştirin, gücünüz yetmezse, dilinizle değiştirin, dilinizle de gücünüz 
      yetmiyorsa kalbinizle buğz edin.  (Müslim İman 78)


Comments are closed.