Ara
03
Gönderen: admin, Haber, Aralık-3-2012

Eynesil Furkan-Der’in yeni eğitim sezonunun açılış programına katılmak üzere Giresun Eynesil’deydik.

Eynesil Furkan-Der ,açılış mahiyetinde olan 2012-2013 eğitim sezonunun ilk seminerini güzel ve ilgili bir katılımla gerçekleştirdi

Hamza ER’in konuşmacı olarak katıldığı “Mücadele Sorumluluğumuz ve Öncüler” adlı ilk seminerin sunuculuğunu Rahman YETİM yaptı.

Kürsüye ilk çıkan Ali ÖKSÜZ hoca Furkan suresinden seçtiği ayetleri mealleriyle birlikte okudu. Ardından Halil GÖRELE, Eynesil Furkan-Der’i tanıtan kısa bir konuşma yaptı. Konuşmasına misafirleri selamlayarak başlayan Görele, dernekleşme sürecini anlatarak emeği geçenlere teşekkür ettikten sonra konuşmasına şöyle devam etti:” Eynesil Furkan-Der; terkedilmiş Kur’anı yeniden özne haline getirmek, Rasulün(sav) sahih sünnetini yeniden ihya etmek,, bu yolla “Örnek Kur’an Neslini” yeniden inşa etmek ve bu vesileyle toplumu çevresinde olan zulüm ve haksızlıklara karşı duyarlı hale getirmeye çalışmak için kurulmuştur.” 

Daha sonra konuşmasını yapmak için davet edilen Hamza ER konuşmasına salondakileri selamlayarak başladı ve böyle küçük bir ilçede Furkan-Der’in yaptığı faaliyetlerden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.  

Bugünün Müslümanları olarak sorumluluk almama, yükün altına girmeme gibi zaaflar taşıdığımızı kaydedenHamza Er, mevcut durumda iki tür yaklaşımın yaygınlaştığını belirterek şunları söyledi: “Birinci hal, içine kapanan, bireysel ibadetlerle yetinen, kurtarıcı bekleyen, bir gün uyandığında her şeyin değişmiş olabileceği beklentisiyle ömrünü tüketenler, ikincisi ise, bu çağda artık yetinilmesi gerekenin, olması gerekenin, mevcut durum olduğuna kanaat getirenlerdir.  

Esasında ikinci hal daha tehlikeli sonuçlar doğurmaktadır. Kapitalist tüketim kültürü, liberal, Demokratik hayat tarzının yaygınlaşmasından rahatsızlık duyulmaması hatta kanıksanması, bu batılı modelle yetinen, onda karar kılan İslamcıların görülmesi, adeta yeni bir itikat oluşturmaktadır. Günümüzün İslamcıları ‘biz bugüne kadar yanlış okumuşuz, bakın ne güzel herkes özgürce her istediğini yerine getirebiliyor, tüm özgürlük alanlarının önü açık, daha ne istiyoruz, İslam’ın bir devlet talebi yok ki, bunun ötesini talep etmenin bir anlamı yok ki’  sözlerini birbirlerine fısıldamaya başlamışlardır. 

Bu iki problemli yaklaşım, rahat ve konforundan taviz vermeyen, sorumluluk almaya, fedakârlık göstermeye ve bedel ödemeye razı olmayan fertleri ortaya çıkarmıştır. Allah’ın dinine yardım eden, fedakâr, cesur örneklikler görülmemektedir. Sâbikûn olarak adlandırdığımız öncüler, dava adamları çıkmamaktadır.”

Bir mücadeleden ve o mücadelenin öncülerinden bahsetmeden önce uğruna mücadele edilmesi gereken davanın konuşulması gerektiğini ifade eden Hamza Er, davayı, tüm peygamberlerin ortak davası olan “Tevhid davası” olarak tanımladı. Allah’ın Nahl suresi 36. Ayetinde “Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûta kulluktan kaçının” demek üzere bir peygamber gönderdik. Allah onlardan kimini doğru yola iletti, onlardan kimine de (kendi iradeleri sebebiyle) sapıklık hak oldu…”  buyurduğunu hatırlatan Er, Peygamberlerin mirasını üstlenen biz mü’minlerin tağutun reddedilmesi kulluğun sadece Allah’a yapılması noktasında bir mücadele yürütmemizin aşikâr olduğunu söyledi.

Peygamberlerin gönderiliş gayesinin insanlar üzerinde tahakküm kurmuş,  Rab’lik, zorbalık taslayan egemenleri reddetmek, yıkmak,  sarsmak, onları rahatsız etmek olduğunun altını çizen Hamza Er, “bizlerin günümüz egemen sistemlerine muhalif bir dil geliştirmesi, o egemenlere isteyerek veya istemeyerek boyun bükmüşleri silkeleyecek daveti yaygınlaştırması ertelenemez bir görevdir.” dedi.

Hamza Er konuşmasının bu bölümünde şunları anlattı: “Açık Kur’an ayetleri önümüzde duruyorken, o pak peygamberlerin mücadeleleri, şahitlikleri kıssalar halinde önümüzde duruyorken nasıl, ‘İslam’ın egemen sistemlere müdahale etme, toplumları idare etme talebi yoktur’ denilebilmektedir. Davamız içeriği açıktır. Bu mücadele Allah’ın dinini önce insanların yüreklerinde, sonra yeryüzünde hakim kılabilme mücadelesidir. Bireyden, aileden, cemaatten, toplumdan, devlete bu basamakları birer birer nebevi sınırları gözeterek çıkma mücadelesidir.”  

Bu önemli problemi düşünürken Vakıa suresi üzerinde yoğunlaştığını anlatanHamza Er, mealen okuduğu ayetlerde, Allah’ın hesap gününde 3 sınıf insandan bahsettiğini, kendisinin özellikle üçüncü sınıf olarak altı çizilen Sabikun üzerinde düşünmeye başladığını ifade etti.  

“… Yer, şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldığı, Ve dağlar darmadağın olup ufalandığı, toz duman halinde dağılıp-savrulduğu, Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman; İşte o “Ashab-ı Meymene”, ne (kutludur o) “Ashab-ı Meymene”. “Ashab-ı Meş’eme” ne (mutsuz ve uğursuzdur o) “Ashab-ı Meş’eme”. Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir. (Sâbikun) “(56/Vakıa 1-10)  

Sabikûn’un kavram olarak, “yarışmak, öne geçmek, koşuşturmak” gibi anlamlara gelen se-be-ka kökünden geldiğini belirten Er, “Sâbıklar; iyilik ve hak için çaba sarf edenlerdir. İslami mücadelede öncülüğü tercih edenler, hayırda yarışın birincisi gelenler, ilkler, imamlardır. Sâbikun, bu yönleri ile “Allah’a yakınlaşmış” bahtiyar insanlardır. Mukarrebun’dandırlar.” dedi.  

Er, sohbetinin devamında sâbikunun vasıflarını ise Mü’minun Suresi 57-61. ayetlere dayanarak şu şekilde aktardı:   (1)Gerçekten Rablerine olan haşyetlerinden dolayı saygıyla korkarlar. (2) Rablerinin ayetlerine iman ederler. (3) Rablerine ortak koşmazlar. (4)Gerçekten Rablerine dönecekler diye vermekte olduklarını kalpleri ürpererek verirler. (5)Hayırda yarışırlar.  

Bu vasıfların çok anlaşılır olmasının yaygın bir şekilde uygulanabilir olduğu anlamına gelmediğini söyleyen Hamza Er, bu başlıklarla ilgili özetle şunları söyledi:“Allah’tan korkmak, O’nun sevgisi, ilgisi, desteği ve yardımından mahrum kalmanın endişesidir. Allah’ın ayetlerine iman etmek sadece kuru bir iman değildir. İman edildiği iddia edilen ayetlerin istemiş olduğu bir Müslüman kimliği ne pahasına olursa olsun oluşturma hassasiyetine sahip olmaktır. İşitilen direktiflere “Lebbeyk” (buyur, emret, çağrına icabet etmek için bekliyorum) duyarlılığıyla teslim olmaktır. Hayatta sadece Allah’a itaat etmek, O’na teslim olmak, yaratılmış olan hiçbir mahluku O’na tercih etmemek Tevhidin kendisidir. Öncüler, hayatı iman ve cihad olarak görürler. Ve sahip oldukları tüm imkânları o yolda seferber ederler, infak ederler. En sevdiklerinden Allah yolunda harcarlar. Öncü şahsiyetler hased etmez, kıskanmaz, çelme takmaz, kardeşlerinin sahip oldukları imkânlar ve yeteneklerden dolayı memnunluk duyarlar. Hayırda yarışırlar. İslami mücadele içerisinde farklı yönleriyle ön plana çıkmış kardeşlerinin bulunmasını bir rahmet olarak değerlendirirler.”  

Konuşmanın son bölümünde, Kur’an’ın bildirdiği sabikun örneklerini tanıtan Hamza Er,  Ashab-ı Kehf, Havariler, Yasin suresindeki şehrin en uzak noktasından gelen adam, Hz.Musa(s)’nın davetine icabet eden Firavun’un sihirbazları ve Hz. Muhammed(s)’e zor zamanda tabi olan ashabın seçkin insanlarının öncülüğü hak eden yönlerini dinleyenlere aktardı.  

Dinleyenlerin katkı ve sorularıyla zenginleşen program sonunda Eynesil Furkan-Der’in bir sonraki programının ilanı da yapıldı.


Comments are closed.