Mar
16
Gönderen: admin, Duyuru, Mart-16-2014

Hiçbir Gerekçe Müslümanlara Adaletli Duruşu Kaybettirmemeli

17.Aralık.2013 günü başlatılan, gözaltına alınanlar arasında iş adamları, bürokratlar, banka müdürleri, kamu görevlileri ve üç bakanın oğullarının da yer aldığı “Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonunun” ülkenin gündemini meşgul etmeye ve toplumsal kamplaşmaları körüklemeye devam ettiğini görmekteyiz.

Operasyon sonucunda kutuplaşmalar doğmuş, bir grup, yaşananları mahalli seçimlerden önce iyi planlanmış ve AK Parti Hükümet’ini başarısızlığa mahkûm kılacak bir ekonomik çökertme operasyonu olarak tanımlayarak hükümet tarafında yer alırken, diğer grup ise daha karmaşık ve çok bileşenli iştirakçilerden oluşmaya başlamıştır.

İkinci grup içerisinde, neye hizmet ettiği bilinmediğinden üzerinde şaibeler bulunan ve bozuk bir usul ile dini anlayışı tahrif eden Gülen grubunun bulunması, İslami hayat tarzına düşman olan kesim ve vandal yetiştiren örgütlerin yer alması, halkın çoğunun ve İslami çalışmalar yürüten camiaların mensuplarının AK Parti tarafında saf tutmalarına sebep olmuştur.

Ayrıca yaşananlardan Batılı güçlerin ve işbirlikçilerinin memnunluk duymaları da bu kenetlenmeyi arttırmıştır.

Toplum bu süreçte iki gruptan birisini tercih yapmaya adeta sürüklenmekte, adil Müslümanca yaklaşım ve değerlendirmeler göz ardı edilmektedir.

Bizler öncelikle, bu operasyonu 11 yıllık Gülen-AKP koalisyonu süresince karşı tarafı elindeki imkanlarla takip ederek fişleyen “Paralel Devlet” olarak tanımlanan yapılanmanın, hükümeti çökerterek kaos oluşturma girişimi olarak gördüğümüzü belirtmek isteriz. Yıllarca elde bekletilen birbirinden kopuk doğru ve sahte birçok kaydın aynı anda piyasaya servis edilmesinin temiz toplum arayışı olmadığı açıktır. Gülen hareketinin bu hamlesi bir güç savaşının göstergesidir. Ancak tek başına böyle bir savaşa girişmeye cesaret edebileceğine inanmadığımız yapılanmanın küresel uzantılarının olduğu, Erdoğan’sız bir AKP ve Türkiye hesaplarının da yapıldığı bir gerçektir.

Hükümet’ten dört bakanın değişmesine neden olan operasyonun, Batı ve İsrail medyasının birçoğunda memnuniyetle karşılanması, Reuters, BBC, Financial Times, Wall Street Journal, Washington Post, Bloomberg ve benzerlerinin olayı, polis ve yargının yüksek mevkilerine sızıp kontrol sağlayan Gülen hareketinin Tayyip Erdoğan’a karşı hamlesi olarak yansıtması bu kanıyı güçlendirmektedir.

Evet, Gülen grubu tehlikeli ve haddini aşan ilişkilerin bir parçasıdır. Kendi menfaatlerini ümmet telakkisinden üstün ve asıl gören yaklaşımlarıyla bugüne kadar birçok meselede Müslümanların ve İslami hareketlerin karşısında yer aldığı açıktır. Ancak 30 yıldır sahih İslam algısını tahrif ettiğini, Ümmeti daima arkasından hançerlediğini açıkça beyan ettiğimiz bu yapılanma ne yazık ki o zamanlar bu şekilde tepki görmüyor, kendilerine anlayışla ve sabırla yaklaşılıyordu.

Bugün ise AK Parti hükümetinin menfaat ve çıkarlarının kaybı, hükümet üzerinden elde edilen faydanın riske girmesi, ölçüsü kaçmış bir Gülen düşmanlığına fertleri itmiştir. Bizler, Müslümanların tepki ve eleştirilerinin sadece Allah’ın dininin hatırı adına olabileceğine inanmaktayız.  AK Partinin ve benzer tüm kazanımların hatırının Allah’ın hatırından daha önde görüldüğü pozisyona düşülmesini kabul etmemekteyiz.

Bununla beraber Başbakan Erdoğan ve yakın çevresinin bile tamamen reddedemediği, hatta üzerini örtmeye çalıştıkları “rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma” iddialarına karşı tüm halkı kalkan yapma girişimlerini de kirli manipülasyonun diğer tarafı olarak değerlendirmekteyiz.

Toplumu dönüştürme gücüne sahip olan, İslami kimliğini her daim temiz tutması gereken Müslümanların, daha sonra başlarını öne eğecekleri, boyunlarını bükecekleri ve izah edemeyecekleri tercihlerde bulunmaları asla kabul edilemez. Ortada bir usulsüzlük ve gasp varsa, bunun mesulü ve parçası olmayacak bir duruş sergilemek ileride ümmeti inşa etmeye talip İslami çalışma yürüten Müslümanlara yakışan olmalıdır.

Müslümanlar bilmelidir ki İslam dini dün olduğu gibi günümüzde de devlet tarafından kendi menfaatlerine uygun tarzda tanımlanıp tahrif edilmeye çalışılmaktadır. Çeşitli amaçlar için araçsallaştırılan İslam; çarpık, sapkın, cahili, sahih olmayan şekliyle günümüzde sözde dini cemaatler tarafından temsil edilmekte, propaganda edilip yürürlükte tutulmak istenmektedir. Hizmet hareketi, Partisel oluşumlar ve Kur’an dışı mistik cemaatler bunların günümüz karşılığıdır. Bugün Gülen hareketi ve AK Parti kavgası en çok bu kesimlerin ellerini ovuşturmasını sağlamakta, kendi tanımladıkları İslam anlayışının temsilcilerinin kavgasını “işte dinin devletle ilişkisi olursa böyle olur” diyerek sunmakta, Laikliğe sarılmayı ve yeniden parlatmayı fırsat bilmektedirler.

Tevhidi değerlerin egemenliğine dönük bir çalışma yürüten Müslümanlar bu tuzaklara düşmemeli, her biri sorunlu olan sistem içerisindeki yapılanmaların günah yükünü omuzlayacak hatalı tercihlerde bulunmamalıdırlar.

Müslümanlara kendi asıl işlerini ihmal ettiren, emin ve ilkeli adımlarla yürütmeleri gereken ıslah faaliyetlerine zarar getiren yönlendirmelerin tuzağına düşülmemesi gerektiğini hatırlatıyor, niyeti ne olursa olsun Allah’ın hükmünü ve İslami değerleri göz ardı eden hiçbir oluşumla da bir Velayet bağımızın olamayacağının bilinmesini istiyoruz.

Bugün gelinen noktada, daha 1-2 sene öncesinde birbirlerine iltifat eden, övgü dolu sözler sarf eden kesimlerin kavgasındaki ölçüsüzlük de dikkatlerimizden kaçmamalıdır. Övgü ve nefretteki ölçüsüzlüğün tarafları hiçbir İslami ve insani değerlerle bağdaşmayan yöntemlerle birbirlerini bitirme mücadelesine girmişlerdir. Telefon ve mekân dinlemeler, gizli kamera kayıtları, ağıza alınmayacak hakaret ve küfürler tarafların propaganda aracı olmuştur. Ergenekon ve darbe davaları sürecinde davanın savcısı olan AK Parti yöneticilerinin şimdi “Paralel yapı” diyerek Gülen hareketini suçlaması ve tahliye olanları safına alma girişimi büyük çaplı bir “açığın” paniğiyle yapılmış girişimler olduğu izlenimini vermektedir.

Referandumda sandığa giderek Laik, Kemalist sistemin anayasasına sırf darbecilerle hesaplaşma umuduyla “evet” oyu veren kesimlerin, son gelinen noktada HSYK’da yapılan değişiklik ve darbecilerin sadece 1-2 gün içerisinde tamamına yakınının tahliye olmaları karşısında yanıldıklarının farkına varmaları ileriye dönük söyleyecek sözümüzün kalması adına gerekli görülmelidir.

Bizler tüm bu yaşananları ibretle takip ediyor, üçüncü yol olarak tanımladığımız Vahyin değerlerine bağlı İslami adalet ölçüsüne göre tespit ettiğimiz konumumuzu korumaya çalışıyoruz. Toplumu kirli kamplaşmalara karşı uyarıyor, sağduyunun yerini cinnet haline bırakmasıyla tebliğ, davet ve diyalog zeminine zarar getirecek her türlü komplolara karşı duyarlı olmaya davet ediyoruz.

 

Aralarında Kemal Songür, Yalçın İçyer, Mevlüt Akbal, Hüseyin Alan, Hamza Er, Sabiha Ateş Alpat, Murat Kurtuldu ve Yakup Döğer’in bulunduğu yazar ve fikir adamları ile bölgelerinde faaliyet yürüten bazı İslami kuruluşlar ile 17.Aralık süreciyle ilgili yayınladığımız  basın açıklaması.


Comments are closed.